Ashâb-ı Kirâm’ın Fazîleti
Resûlullah sallallâhü aleyhi vesellem Efendimizi görmek şerefine nâil olan veyâ kendisi âmâ ise Resûl-i Ekrem tarafından görülmüş olan, bir defâ olsun sohbetinde bulunan müslümana sahâbî denir. Sahâbînin cem'i de sahâbedir.
Ashâb; küfrü sindiren, şirki söndüren, kâmil müslümanlardır. Peygamber Efendimiz bir hadîsi şerîflerinde "İnsanların en hayırlısı benim asrımın müslümanlarıdır." Diğer bir hadîsi şerîflerinde de; "Allâhü Teâlâ ashâbımı peygamberlerden gayrı, insan ve cinler üzerine seçkin kıldı." buyurmuşlardır.
Peygamber Efendimizin mübârek sohbeti ile şereflenmek, onun ulvî nazarına nâil olmak, nezih, latîf cemâlini görmüş olmak en büyük bahtiyarlıktır. Bu sohbetin o kadar büyük bir te’sîri vardır ki, bunun müddeti ne kadar kısa olursa olsun bu devlete nâil olan zâta, ebedî bir şeref ve ulviyet kazandırır. Onu peygamberlerden sonra ehl-i îmânın en yüksek mertebelerine yükseltir. Dünyâda da âhirette de feyiz ve saâdete vesîle kılar.
Bizim dilimizle de, kalemimizle de o mübârek ashâbı kirâmı tam mânâsıyla anlatmaya gücümüz yetmez.
Allâhü Teâlâ, Resûlullah Efendimiz’in ashâbının fazîleti hakkında buyuruyor ki: "İslâm’da birinci dereceyi kazanan Muhâcirler ve Ensâr ile onlara güzellikle tâbi’ olanlar yok mu? Hz. Allah onlardan râzî, onlar da Hz. Allah’tan râzî oldu. Ve onlar için altlarından nehirler akan ebedî kalacakları cennetler hazırladı. İşte bu büyük kurtuluştur." (Süre-i Tevbe,100)
Resûlullah Efendimiz de ashâbı hakkında şöyle buyurmaktadır: "Benim ashâbım gökteki yıldızlar gibidir, onlardan hangisine tâbî olursanız hidâyete erersiniz."
Nasıl ki engin denizlerde pusulasını şaşırmış gemilerin kaptanları ve bütün yolunu şaşıranlar, yıldızlara bakarak yön ta’yînine muvaffak olur(36) ve ancak o sâyede yolu bulup selâmete çıkabilirlerse, dalâlet karanlığında kalan insanların da ancak ashâbı kirâma bakıp onlara uyarak hidâyet yolunu bulabileceklerini, hidâyete ereceklerini beyân ediyor.
Peygamber Efendimiz’in hidâyet yıldızları diye târif ettiği ashâbı kirâm, Resûlullâh’a olan aşk ve muhabbetleri nihâyetsiz olduğu gibi, îmânlarının, ona bağlılıklarının, ahlaklarının ve fazîletlerinin derecesi o nispette hudutsuzdu. Ashâbı kirâmın hiçbiri arasında ayrım yapmadan hepsine sevgi ve saygı göstermek, her insanın hidâyeti için en başta gelen vazîfelerinden olduğu muhakkaktır.
Peygamber Efendimiz, istisnâsız Ashâbının hepsini yıldızlara teşbih ederek onların hayatlarının Resûlullâh’a, Cenâb-ı Hakk’a ve cennete açılan bir câdde olduğunu beyân etmiştir. Ashâbı kirâm bizlere ve kıyâmete kadar gelecek olan bütün müslümanlara en büyük örnek, en büyük numûne olmuşlardır.
Ashâbı kirâmın hepsi istisnâsız kıymetlidir. Onları istisnâsız sevmekle mükellefiz. Aralarındaki işler zamanlarına ve kendilerine âitdir. Uygulama ayrılıkları, içtihat farklılıklarından doğmaktadır. Onların ictihatta yanılmalarına bile sevâb vardır. Resûlullâhın, bütün ashâbını seyyânen severiz, sayarız, hiç ayrım yapmayız esâsen her kıble ehlinin bu îtikatta olması îcâb eder.
Bu mübârek sahâbelerin her biri Peygamberimizle berâber Allah yolunda cihâda, hizmete koştular. Diyar diyar İslâm’ı tebliğ için yollara düştüler. İslâmiyet ve insanların hidâyeti için gözyaşı döktüler. Bütün kıt’alarda İslâm’ın şerefli bayrağını dalgalandırdılar. Bulundukları yerlerde İslâm’ın zaferi için canla başla savaştılar. Bu mübârek insanlar evlerinden, âilelerinden yerlerinden, yurtlarından, analarından, babalarından vazgeçtiler, İslâm’ın yayılması için nefislerini ayak altına aldılar. İslâm’a hizmetten aslâ vazgeçmediler.
Peygamber Efendimiz’in sünnetlerini, mübârek kelâmı olan Hadîs-i Şeriflerini bize hep onlar aktarıp ulaştırdılar. (37)
İslâm’ı tebliğ için dünyânın her köşesine giden ve gittiği yerlerde birçoğu şehîd olan bu mübârek insanlar, kıyâmet gününde o bölgedeki bütün îman ehlinin başlarında onların imâmı olarak huzûr-u Resûlullâha, huzûr-u ilahîye varacaktırlar. Zîrâ bu hususta Peygamber Efendimiz: "Ashâbımdan her kim herhangi bir memlekette vefât etmişse kıyâmet gününde oradaki müslümanların nûru, onların imâmı olurlar." buyurmuşlardır.
Melâike-i kirâm semânın, ashâbı kirâm ise arzın muhâfızlarıdır. Merhale merhale genişleyen İslâmı, dünyânın şarkına-garbına, şimâline-cenûbuna hülâsa her köşesine onlar yaymışlar, akılları hayretlere düşüren fedâkârlık örneklerini onlar vermişlerdir.
Dünyânın bir çok yerinde Ashabdan birçok mübârek zât İ’lâ-i Kelimetillah (Kelîme-i Tevhîdin nûrunu yaymak) yolunda hizmet ederken teslîm-i rûh etmiştir.
Onun içindir ki, ashâbı kirâmın hepsi de fevkalâde hürmete lâyık olup Allah yanında yüksek dereceleri ihrâz etmîşlerdir. Bununla berâber efdâliyyet îtibâriyle dereceleri mütefâvittir (farklıdır). Hz. Allah bu mübârek insanların kadrini hakkıyla bilmek, onlara seyyânen hürmet ve muhabbet nîmetini idrâk etmek saâdetinden bizimahrum etmesin.
Müslümanlarca ashâbı kirâmın efdalı, sırasıyla; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali radıyallâhü anhüm ecmaîn hazerâtıdır.
Bunlardan sonra, Hadîs-i Şerîflerle ehli cennetten oldukları müjdelenen ve bu cihetle kendilerine Aşere-i Mübeşşere denilen zâtlardır. Aşere-i mübeşşerenin ilk dördü, dört büyük halîfe olan hulefâ-î râşidîndir. Diğerleri de: Zübeyr ibni Avvâm, Talha ibni Ubeydullah, Saîd ibni Zeyd, Sa’d ibni Ebî Vakkâs, Ebû Ubeydetübnül-Cerrâh, Abdurrahman ibni Avf hazerâtıdır.
Bunlardan sonra da ashâbı kirâmın efdalı, Bedir Gazvesi'nde bulunan ashâbı kirâmdır. Sonra, Uhud Gazvesi'nde bulunan Ashâb-ı güzîndir. Sonra, Hudeybiye Musâlehası'nda bulunan ashâbı kirâmdır. Daha sonra Mekke’nin fethinde bulunanlar, onları da Vedâ Haccı’nda bulunanlar tâkip eder ashâbı kirâmın tamâmının cennetlik olduğu Kur’ân’la sâbittir. Onun için isimleri söylenirken «radıyallâhu anh» denir.
(36) Kutup Yıldızı dâimâ şimalde (kuzeyde) doğar. Yolunu şaşıranlar ona bakarak yön tayinine muvaffak olurlar.
(37) Ashâb-ı Kirâm’dan en çok Hadîs rivâyet eden yedisinin mübârek isimleri ve rivâyet ettikleri Hadîs-i Şerifleri
[Ebû Hureyye r.a. ............ 5374
Abdullah’ibni Ömer r.a.......... 2630
Enes’ibni Mâlik r.a. .......... 2286
Hz. Aişe radıyallâhü anhâ ...... 2210
Abdullah’ibni Abbas r.a....... 1660
Câbir’ibni Abdullah r.a. ......... 1540
Ebû Sa’îdül Hudrî r.a. ........ 1770]
Bunların dışında sâir Ashâb-ı Kirâm’da pek çok Hadîs-i Şerif rivâyet etmişlerdir.