Haccın ve Kâbe'nin Tarihçesi

Allâhü Teâlâ, Âdem Aleyhisselâm'ı bir Cuma günü topraktan yarattı. Âşûrâ günü de ruh verdi. Meleklere Âdem aleyhisselama secde etmelerini emretti. Bütün melekler secde ettiler, İblîs ise kibirlenip secde etmedi. Melekler başlarını sec­deden kaldırınca İblîs’in secde etmediğini gördü­ler. İtâat emrine teşekküren ikinci kere secde ettiler. Namazda secdenin iki kere yapılmasının hikmeti budur.

İblîs Hz. Âdem'e secde etmediği için lânetle­nip, cennetten kovulunca Hz. Âdem'e ve evlat­larına düşman oldu. Bir fırsatını bulup cennete girdi ve önce Havva Vâlidemiz'in, onun sebebiy­le de Âdem Babamızın Cennet'te kendilerine yasak edilen meyveyi yemelerine sebep oldu. Hazreti Allah onları yeryüzüne indirdi.

Âdem Aleyhisselam, Hindistan yakınındaki Serendib (Srilanka) adasına, Havva Vâlidemiz de Hicaz'daki Cidde'ye indirildiler.

Hazreti Âdem'in Kâbe-i Muazzama'yı İnşâsı

Hazreti Âdem (a.s.), ağlayarak Allâhü Teâlâ'ya şöyle yalvardı "Ya Rabbi, ben cennette iken Arş-ı Âlâ'yı ve Beyti Mâmur'u tavâf eden meleklerin tesbihlerini, zikirlerini ve güzel seslerini duyarak lezzetleniyordum. Şimdi ise bu nimetlerden mah­rumum ve bundan dolayı çok müteessirim."

Cenâb-ı Hak, "Yâ Âdem, benim yeryüzünde bir haremim var, Oraya git, benim için bir ev bina et. Meleklerin, Beyt-i Mâmûr'un etrafını tavâf ettikleri gibi, sen de tavâf et ki meleklerin tesbihlerini, zikirlerini ve güzel seslerini duyabile­sin. O mekanda senin ve evlatlarından benim emrim üzere olanların duâlarını kabul, günah­larını da af ederim." diye vahyetti.

Beytullah'ın inşâsı ve tavâfı ile emir olunan Âdem (a.s.), musahhar bir rüzgarla bir meleğin refâkatinde Harem-i Şerîf’in bulunduğu yere geldi. Ayak bastığı her yer bilahare şehir oldu.

Cibrîl-i Emîn ile Kâbe'nin temellerini açtı. Kendisine yardım eden diğer melekler, otuz kişi­nin kaldıramayacağı büyüklükteki taşları temele yerleştirdiler. Hz. Âdem beş dağ (Tûr-i Sîna, Lübnan, Tûr-i Zeytûn, Cûdî ve Hirâ’)dan getiri­len taşlarla Beytullah'ı inşâ etti.

Cebrâil Aleyhisselam, Hazreti Âdem'i (a.s.) Arafât'a götürüp, menâsik-i haccı (haccın amel­lerini) gösterdi. Bu sırada Havvâ Vâlidemizle Arafât'ta buluştular. Berâberce Müzdelife'ye gel­diler ve Mekke-i Mükerreme'ye geldiler. Kâbe-i Muazzama'yı tavâf ederken melekler ile karşılaş­tılar.

Melekler: "Ey Âdem! Allâhü Teâla haccını mebrûr ve sa'yini meşkûr eylesin. Bizler zât-ı âlînizden iki bin sene evvel bu beyt-i şerîfi hac ve tavâf etmiştik" dediler.

Âdem Aleyhisselam, Melâike-i Kirâm’a:

"Sizler bu beyti tavâf ederken ne okurdunuz?" diye sordu.

Onlar da:

Sübhânallâhi vel-hamdü lillâhi velâ ilâhe illal­lâhü vellâhü ekber.

diye tavâf ederdik, dediler. Hz. Âdem onlara bundan sonraki tavâflarınızda:

Velâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi, kelimelerini de okuyunuz buyurdu.

Kendisine af müjdesi verilen Âdem (a.s.) Mevlâya şöyle nazlandı "Ya Rab her iş yapana bir ücret ihsan edersin, Âdem kulun Kâbe'yi bina etti, acaba ona ne ihsan edersin?"

Cenâbı Hak "Yâ Âdem, seni affettim. Yeter mi?”

Âdem (a.s.) "Ya Rabbi, senin hazinen genişdir, biraz ziyâde et." dedi.

Cenâbı Hak "Yâ Âdem, senin evlatlarından bu beytimi ziyâret edenleri de affettim yeter mi?" buyurdu.

Âdem (a.s) "Yâ Rabbi, senin rahmetin bol, biraz daha ziyâde et." dedi. Mevlâmız da: "Yâ Âdem, senin evlatlarından bu beytimi ziyârete gelenler, gelmeyenlere duâ ederse onları da affettim. Yeter mi?" buyurdu. Memnun olan Hz. Âdem, "Hasbî, hasbî" (bu bana kâfi yâ Rabbi) dedi.

Âdem aleyhisselâm, Havvâ Vâlidemizi de yanına alarak Hindistan’ın Serendip (Srilanka) Adasına geri döndü. Hz. Âdem; bir rivâyete göre 40, bir rivâyete göre de 70 defa hac yaptı. (Mirâtü-l Haremeyn c.1, s.51)

Âdem aleyhisselam 1000 yaşında vefât etti ve Ebû Kubeys Dağı'na defnedildi. Havvâ Vâlidemiz de 1001 yaşında vefât edip, Cidde’de defnedildi.

 

Nuh Tufanı'nda Kâbe'nin Semâya Kaldırılması

 

Nuh (a.s.) tufanı yaklaşınca Cebrâil aleyhisse­lam, Hacerü'l-Esved'i Ebû Kubeys dağında husûsî bir yere koydu. Beytullah da semâya kaldırıldı.

İnsanlar Beytullâh’ın mevcûdiyetini biliyor, fakat yerini tespit edemiyorlardı. Dünya'nın dört tarafından zulme uğrayan insanlar gelip burada duâ ediyorlardı.

İbrâhîm, (a.s.) Beytullâh'ı tekrar binâ edinceye kadar peygamberler beytin yerini tavâf ediyor­lardı.

Ümmetleri helak olan peygamberler Kâbe-i Muazzama'ya gelir, vefât edinceye kadar orada ibadet ederlerdi. Hazreti Nûh, Hûd, Sâlih ve Şuayb Aleyhimüsselâm bunlardandır. Kabirleri Hace rü'l-Esved ile Zemzem-i Şerîf'in arasındadır. Bu arada 70, diğer bir rivâyette 99 peygamber medfundur.

 

İbrâhîm ve İsmâîl Aleyhimesselâm'ın Kâbe-İ Muazzama'yı İnşâsı

 

İbrâhîm, (a.s.) Irak’ta Sümer şehirlerinden (Ur) mevkiinde dünyayı şereflendirdi. İbrâhîm, (a.s.) Bâbil hükümdarı Nemrûd tarafından ateşe attırıldı. Fakat Allâhü Teâlâ'nın:

 

 

Ey ateş İbrâhîm üzerine serin ve selâmet ol! emri ile ateş Hz. İbrâhîm'i yakmadı.

 

Bu hâdise üzerine Nemrut'un kızı Udda ile Hz. İbrâhîm (a.s.)’ın büyük amcası Hâre'nin kızı Sâre Müslüman oldular. Zindana atıldılar. Ama dinlerinden asla dönmediler. Hz. Sâre, İbrâhîm (a.s.)’ın zevcesi, İshak Aleyhisselâm'ın da anne­si oldu. Udda ise, İbrâhîm (a.s.)’ın amcasının oğlu Medyan'a zevce, aynı zamanda 20 kadar peygambere de büyük anne oldu.

İbrâhîm (a.s.), müminlerle beraber önce Filis ­tin’e, sonra da Mısır’a gitti. Fakat orada kendisi­ne inanan az oldu.

Mısır hükümdârı, Sâre Vâlidemiz'e ihânet et ­mek istedi; ama eli havada kalınca kötü niyetin­den vazgeçti. Hâcer isminde bir câriyeyi Sâre vâ ­lidemize hediye etti; beraberce Filistin'e döndüler.

Bilahare çocuğu olmayan Sâre Vâlidemiz, İbrâhîm Aleyhisselam’la Hâcer’i evlendirdi. Fakat İsmail adında bir oğulları dünyaya gelince onları kıskandı.

Allâhü Teâlâ, İbrâhîm Aleyhisselâm'a Sâre'yi hoş tutup, Hâcer vâlidemizle oğlu İsmail'i de Beytullah'ın bulunduğu mukaddes beldeye gö ­türmesini emir buyurdu.

Hazret-i İbrâhîm, Allâhü Teâla’nın emri ile Hâcer validemiz ve oğlu İsmail'i bir damla bile su bulunmayan Mekke-i Mükerreme'de bugün zem­zem'in bulunduğu yere götürdü. Yanlarına bir testi su ve biraz hurma bırakıp, Filistin’e geri dönmek üzere ayrılırken Hâcer vâlidemiz, Hz. İbrâhîm'in arkasından "Ey İbrâhîm! Konuşulacak bir kişinin, içecek bir şeyin bulunmadığı bu ıssız yerde bizi niye bırakıp gidiyorsun? Bunu sana Allah mı emretti?" dedi.

Hz. İbrâhîm de; "Evet, Allah emretti." dedi. Hâcer vâlidemiz; "O halde o bize kâfîdir." dedi.

Hz. İbrâhîm onları göremeyecek kadar uzak­laştıktan sonra Beytullah tarafına dönerek şöyle dua etti: "Ey Rabbimiz! Ben, soyumdan bir kısmı­nı senin mukades beytinin yanında; ekin bitmez bir vâdiye yerleştirdim. Ey Rabimiz! Beytinde na­maz kılmaları için insanlardan bir kısmının gönül­lerini onlara meylettir, şükür etmeleri için onları meyvelerle rızıklandır.” (Sûre-i İbrâhîm, ayet: 37)

Yiyecek ve içecekleri tükenince; Hâcer Vâli ­demiz su aramak için Safâ ile Merve arasında yedi defa gidip geldi. Yedinci seferinde bir ses işitti. Baktı ki oğlu İsmail' in ayağının dibinde Cebrâil aleyhisselam, kanadı ile zemzem suyu­nu çıkarıyordu. Koşarak geldi ve dağılmaması için zem-zem (İbrânice: dur dur) dedi. Suyun etrafını kumlarla çevirdi. Suyun yanında bir de hurma ağacı büyüdü. Bilâhare buraya ""Cür­hüm" kabilesi gelip yerleşti. Hz. İsmail de onlar­dan bir kızla evlendi. Daha sonraları İbrâhîm (a.s.) Mekke-i Mükerreme’ye geldiler. Allâhü Teâla'nın:

Meâli: ""... ve İbrâhîm ve İsmâîl'e şöyle ahid verdik: Beytimi hem tavaf edenler için, hem ibâ­dete kapananlar için, hem rükû‘ ve sücûda varanlar için tertemiz bulundurun.'' (Bakara Suresi, âyet 125) emri ilâhisi ile Beytullah’ı yap­maya başladılar; fakat temelin nereye atılaca ğını, yükseklik ve genişliğin ne kadar olacağını Hz. Allah, Cebrâil (a.s.) vasıtasıyla onlara târif etti.

Diğer bir rivâyete göre ise, Kâbe'nin yüksek­lik ve genişliğine uygun olarak meydana getir ­diği bir bölük buluta lisan verip;

"Ey İbrâhîm, Kâbe-i Muazzama'nın yükseklik ve genişliğini benim ölçülerime uygun olarak yap" diye konuşturuyor ve böylece onları bu sı ­kıntıdan kurtarıyordu.

Kâbe-i Muazzama'nın duvarları bir miktar yük­selince, Hazreti İbrâhîm mübârek ayaklarının altına yastık kalınlığında bir taş koydu. Bu taş, ihtiyaca göre yukarıya kalkarak veya aşağıya inerek iskele vazifesi görüyordu.

Bugün ""Makâm-ı İbrâhîm" denilen, İbrâhîm (a.s.)’ın mübârek ayaklarının izleri görülen taştır.

 

İbrahim Aleyhisselâm’ın ayak izleri

İbrâhîm aleyhisselâm, Hacerü'l-Esved’in bulun­duğu yere yaklaştığı zaman İsmâîl (a.s.)’a: ""Bana bir taş getir ki insanların Kâbe’yi oradan tavâfa başlamalarına bir alâmet ve nişân olsun" buyur­dular. Hz. İsmail (a.s.) de birkaç tane taş seçti. Ancak İbrâhîm Aleyhisselâm, hiç birini münasip görmedi. Bu esnâda Ebu Kubeys dağı tarafından:

"Ey İbrâhîm! Bana doğru gel. Zîrâ senin iste­diğin emânet bendedir" nidâsı geldi. Hz. İbrâ him (a.s.), Hacerü'l-Esved'i Ebû Kubeys dağından alıp getirdi ve şimdiki yerine koydu.

Kâbe-i Muazzama'nın duvarları yükselirken, Hz. İbrâhîm ve İsmail Aleyhimesselâm, Cenâb-ı Hakk’a bir yandan şöyle dua ediyorlardı:

Meâli: ""Ey Rabbimiz! Bizden bu (hayırlı ameli) kabul et! Şüphesiz ki dâimâ işiten, dâimâ bilen ancak sensin” (Bakara Sûresi, âyet 127)

Hulâsa, Hz. İbrâhîm ve İsmâîl Aleyhimesselâm pek âli ve pek mübârek olan Kâbe-i Muazza ­ma'nın inşâsını tamamladılar. Sonra da, etrafını yedi şavt ile tavâf ettiler. Cenâb-ı Hak (Celle ve âlâ) Hazretlerinin:

 

Meâli: ""İnsanlar için de haccı ilan et. (İnsan ­ları alenen hacca davet et ve onlara hacceyle­melerini emret.) G

Gerek yaya, gerek her uzak yoldan gelecek arık (yani, uzun yolculuk kendi­sini yormuş, bu sebeple zayıflamış olan) ddevele­rin üstünde (süvari) oolarak sana gelsinler". (Hac Sûresi, âyet 27)

Emr-i şerîfi Cebrâîl (a.s.), İbrahîm (a.s.)'a tebliğ ederek:

"Haccı insanlara seslenerek bildir!" dedi.

“İbrahim (a.s.): "Ne diyerek bildireyim?" diye sordu.

Cebrâîl (a.s.):

"Ey insanlar! Rabbinizin dâvetine icâbet edi­niz! diye seslenerek bildir." dedi ve bunu üç defa tekrarladı.

İbrahim (a.s.) Hazreti Allâh'a:

"Yâ Rab! Benim sesim insanlara nasıl yetişe­bilir?" diye sordu.

Hazreti Allâh:

"Sen seslen! Onu, insanlara eriştirmek bana âittir" buyurdu. İbrahim (a.s.) Makâm-ı İbrahim diye anılan iskele taşının üzerine dikildi. Taş yük­sele yüksele, dağlardan uzun boylu oldu. O zaman; ovası, karası, denizi, insanı ve cinni ile bütün yeryüzü daraldı, dürüldü, derlenip toplandı. İbrahim (a.s.) parmaklarını kulaklarına tıkadı; sağa, sola, doğuya ve batıya doğru yönelerek:

"Ey insanlar! Rabbiniz, bir beyt edindi ve onu Haccetmenizi size emrediyor!

Ey insanlar! Atîk beyte (Kâbe'ye) Haccetmeniz size farz kılındı.

Ey Allâh'ın kulları! Allâh'a itâat ediniz!

Ey Allâh'ın kulları! Allâh'ın, Rabbinizin daveti­ne icâbet ediniz! diyerek seslendi. " İbrahim (a.s.)'ın sesini işiten her şeyden; taş­tan, ağaçtan, tepeden topraktan, her taraftan:

"Lebbeyk! Allâh'ım emrine âmâdeyiz, sana itâat ediyoruz, Allâh'ım!" sesleri yükseldi. İbrahim aleyhisselâmın dâvetine insanlardan ilk icabet eden Cürhümîler oldu. Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmâîl (a.s.), o zaman Mekke'de bulunan Cürhümî halkı ile birlikte haccettiler.