Peygamber Efendimiz’i ve Medîne-i Münevvere'yi Ziyaret

Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) Ziyâret:


Medîne-i Mü nevvere'ye giden kimsenin niyet ve maksadı tamamen Resûlullah Efendimiz’i ziyâret etmek ve onun mübârek rûhâniyeti ile müşerref olmak, onun mescidini de ziyaret edip, orada namaz kılmak olmalıdır. 
Peygamber Efendimizi ziyâret etmek, gücü yetenler için vâcib derecesinde bir sünnettir. Vâcib diyenler de olmuştur. İmkânı olduğu halde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'i ziyâret etme¬mek büyük gaflettir. 
Resûlullah Efendimiz’i ziyârete giden kimse, yol boyu salâtü selâmı çok söylemeli. Gittikçe azmi, aşkı, muhabbeti artmalı. Tevbe ve istiğfar¬la Resûlullah (s.a.v.)’in şefâatini ümit etmelidir.


 

Meâli: Şâyet onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip Allah'tan mağfiret dileselerdi onlara peygamberde (sende) misteyi mağfiret verseydin elbette Allah'ı tevbelerini hakkıyla kabul edici çok bağışlayıcı bulacaklardı. (Nisâ, âyet 64) 
Bu âyet-i kerîmede, Resûlullah (s.a.v.)’in şefâ ¬atine mazhar olan günahkârların Allah tara ¬fından ilâhi affa nâil olacaklarına ve tevbelerinin kabul olunacağına işâret vardır. 
Büyük âlim İmâm-ı Kastalânî şöyle söyle¬mektedir; Rasûlü Ekrem'in kabr-i şerîfini ziyâret mânevi yakınlığa vesîle olan işlerin en büyükle¬rinden tâat ve ibâdetlerin en fazla ümit bahşe¬denlerinden, yüce derecelere erişmenin en uy ¬gun yollarındandır. Kim bunun aksine inanırsa, İslâm bağından soyunmuş, Allah'a, Rasûlüne ve âlimler topluluğuna muhâlefette bulunmuş olur. 
Resûlullah Efendimiz buyuruyorlar ki:


 
Manası: KKim (Allah'ın rızasını) uumarak Medî¬ne'de beni ziyâret ederse (mutî) oolana kıyâmet günü şâhit, (âsi olana) 
 şefâatçı olurum. (Feyzü'l-Kadir c.6, s.140)


Manası: KKim beni vefâtımdan sonra ziyâret ederse, beni hayatımda iken ziyâret etmiş gibi¬dir. (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân) 


 
Manası: Kabrimi ziyâret edene şefâatim vâ¬cib olur. (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)


RESÛLULLÂH'I ZİYÂRETİN ÂDÂBI


Ziyârete gidecek olan kimse, mümkünse gusül abdesti alıp, en güzel elbiselerini giyer ve koku sürünür, bulunduğu yerden aşk ve muhabbetle çıkar, salâtü selâma devam ederek, kalbi ve kalıbı ile edeble mütevâzî bir şekilde önüne bakarak yürür. 
Bâb-ı Cibrîl'den veya ona yakın bir kapıdan girmek efdaldir. Mümkün ise Ravza-i Mutah¬hara’ya gidilir. Kerâhat vakti değilse iki rekat tahiyyetü'l-mescid namazı kılınır. Sonra bu saâ¬dete erişmesinden dolayı ayrıca iki rekat daha teşekkür namazı kılınır ve duâdan sonra salât ve selam ile Resûlullah'ın vech-i şerîfleri hizâsına üç metre mesâfede edeble ve huzûrla durulur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sûretini hayal ederek mübârek nazarlarının kendisine müte¬veccih olduğuna ve selâmını alacağına, duâ ve niyâzlarını işiteceğine, duâsına âmîn demek lüt¬funda bulunacağına inanarak:

 

 
Es-selâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rah¬metullâhi ve berekâtühû" diyerek selam verir. Kendisine emânet edilen selâmlar varsa onları da Fahr-i Âlem Efendimize arzetmelidir. Kabr-i saâdet önündeki duvara yaklaşıp el sürmekten veya yüksek sesle duâ etmekten sakınmalıdır. 
Dilediği hayırlı şeyler için duâ etmeli, kimse için bedduâ etmemelidir. Kendisi, âile-efrâdı ve Ümmet-i Muhammed için duâ eder. Sonra da bir metre ilerleyip Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer radıyallâhü anhümâ hazretlerini selâmlar, onları da vesile kılarak Hz. Allah'a duâ edilir. 
En makbûl olan ziyâret Peygamber Efendi ¬mizin mübârek ayak uçları tarafından gelinerek yapılan ziyârettir. Ancak bu her zaman_PP_ NQ_ROPDPDNWDGÖU__ 
 
mesâfe 3 m. olmalı. 
 
(Mektûbât-ı åHUvIe) 
3. Saâa sola iltifattan uzak, boynu bükük, önüne bakar vaziyette bulunmak. 
4. Yüksek sesle konuæPDPDk. 
5. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)’i ziyâretten sonra EDæWa Hz. Osman,Ehl-i Beyt_YH_$VKkE_Ö_.LUkm (radıyallâhü anhüm ecmaîn) olmak üzere- ehl-i Bakî ziyâret edilir.

 

MEDÎNE-İ MÜNEVVERE


Medine-i Münevvere Arabistan’ın batısında, Mekke-i Mükerreme'nin kuzeyinde, Kızıldeniz’e 130 km. uzaklıkta olup deniz seviyesinden yük¬sekOLâi 619 m.'dir. Mekke-i Mükerreme'ye uzak ¬O¿âı hicret yolu üzerinden 418 km.dir. Kuzeyin ¬de Uhud Daâ¿, güneyinde ise Âir Daâı vardır. Bugünkü nüfusu 900.000 civârındadır. 
 


 
  
Hücre-i Saâdet ve Ravza-i Mutahhara’nın krokisi


Eski ismi Yesrib olan bu şehire, Resûlullah Efendimiz’in bu şehri nurlandırması ile Darül ¬hicre, Medinetünnebi, Medine-i Münevvere denilmektedir. 
Medine-i Münevvere, Resûlullah Efendimiz’in hicret vatanıdır. Başkaları yardım elini çeker¬ken, yardım elini uzatan şehirdir. İslam devleti¬nin ilk başşehridir. Dîn-i Mübîn-i İslam’ı tebliğ için yabancı ülkelere elçiler göndererek onları İslam’a davet ettiği şehirdir. Mekke-i Müker ¬reme'den sonra en mübarek şehirdir. Kur’ân-ı Kerim'in yarıdan fazlasının indirildiği yerdir. 
O nurlu şehir ki Hâtemü’l-Enbiyâ orada, Resûlullah'ın dünya ve âhiret arkadaşları Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer orada, âhirete açılan dünya penceresi, cennet bahçesi ve Mescid-i Ne¬bevî orada. Başta Hz. Osman (r.a.) olmak üzere 10 bin sahâbinin medfun bulunduğu Cennetü’l Bakî orada, başlarında Hz. Hamza'nın bulundu¬ğu 70 şehitle kendisine bakan gözleri nur ¬landıracak Uhud Dağı orada. Kıblemizin değiş¬tiği Mescid-i Kıbleteyn, Takva üzerine binâ edi¬len Mescid-i Kubâ ve Yedi Mescidler orada. 
Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münev ¬vere'nin bütün beldelerden üstün olduğu üzerine ittifak vardır. 
Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: 
 

 


Manası: Kimin Medine'de ölmeye gücü yeter se orada vefât etsin, muhakkak ben, burada vefât edenlere æefâat edeceğim.  (Terğib 2/223)
Medine-i Münevvere'ye sayg› ve hürmet gerekir.Burada yapılan ibâdetlerin gerek füyûzâ ¬tında gerekse neticede ihsan olunan sevaplarda üstünlük ve fazlalık vardır. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'de ikâmet etmek, nefsi¬ne güvenip oranın haklarına ve edeplerine riâyet edemeyecekler için mekruhtur. (Lübab s.351) 
İmam-ı Mâlik (Rh.a) Medine'ye girdiği zaman binmesi için katır getirdiklerinde yürüyemez durumda (mâzeretli) olduğu halde, "Resûlullah Efendimiz’in mübârek ayaklarıyla bastığı bir yeri katırın ayak¬ları ile çiğnemek bana münâsip değildir." diyerek katıra binmeyi reddetmiş ve Resûlullah'ın huzuruna zorlukla ulaşmıştır. 
Şâir Nâbi bir heyetle beraber hacca gider. Medine-i Münevvere'ye yaklaştıkları zaman he ¬yetteki bir paşanın ayağını uzatıp yattığını görür ve seslice şu beyti okur: 


Sakın! Terk-i edebden gûyi mahbûb-i hüdâdır bu.

Nazargâh-ı ilâhîdir Makâm-ı Mustafâ'dır bu.

Habib-i Kibriyâ'nın hâbgâhı'dır fazilette.

Tefevvügu kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ'dır bu.

Murââtı edeb şartıyla Nâbi gir bu dergâhâ.

Metâf-ı kudsiyân'dır, Bûsegâh-ı enbiyâ'dır bu. 


Manâsı: Peygamberimizin beldesine girerken edepsizlikten 
sakın. Çünki burası Nazargâh-ı İlâhîdir,Makâm-ı Mustafâdır. Bu makam Habîb-i Kibriyânın istirahat ettiği yerdir. Fazilet bakımından Arş-ı Âlâ’nın dahî üstündedir. Ey Nâbi, bu dergâha edebe riâyetle gir. Çünkü burası; Enbiyânın yüz sürdüğü, rûhâniyetin tavâf ettiği yerdir. 
Sabah olunca müezzinlerin minârelerden bu beyitleri söylediklerini görünce sorar: Siz bu beyit¬leri kimden öğrendiniz? Cevap verirler: ""Bu gece Efendimiz bize bu beyitleri tâlim ettirdi ve minâ¬relerden söylememizi emir buyurdular" derler. 
Ecdâdımız bu mübarek beldeye çok saygı göstermişler: Abdülhamid Han Hazretleri Hicaz Demiryolu’nun yapımı sırasında demiryolunu yapan ekibe (hürmet ve tâzim ifâdesi olarak) şu tâlimatı vermiş: ""Medine-i Münevvere'ye yak-laştığınız zaman mümkün olan âletlerin üzerine keçeler sarınız ki, fazla gürültü olmasın. Pey¬gamber Efendimiz’in ve burada yaşayanların ruhları rahatsız olmasın."

 
MESCİD-İ NEBEVÎ


Mescid-i Nebevî: Peygamber Efendimiz hic¬ret ettikten sonra ilk olarak Mescid-i Kubâ’yı daha sonra da Mescid-i Nebevî’yi inşâ ettiler. 
Mescid-i Nebevî Peygamber Efendimiz zama ¬nından günümüze kadar 10 defa genişletilmiştir. 
1-Peygamber Efendimiz zamanında (İlk mes¬cid, Milâdî: 622-623) 
Resûlullah Efendimiz, Medine-i Münevve ¬re'ye ilk teşriflerinde devesi Kasvâ'nın çöktüğü arsayı Sehl ve Süheyl adlarındaki iki yetim kar¬deşten satın alıp Mescid-i Nebevî'nin temelini attı. (Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr/45) 
İnşaat esnasında kendileri bizzat çalıştılar. Mescid-i Nebevi'nin şark tarafına Hz. Âişe Vâli ¬demizin hücresini, sonra da diğer vâlidelerimi¬zin hücreleri yapıldı. 
Takrîben bir sene inşâsı süren ve 623 senesi Nisan ayında tamamlanan Mescid-i Nebevî'nin uzunluğu 35 m. eni 30 m. (1.050 m2) kadar idi. 
2-Peygamber Efendimiz zamanında (ikinci defâ, Milâdî: 628) 
Müslümanların sayısının artmasıyla Mescid-i Nebevi ihtiyâca cevap vermiyordu. Rasûlüllah Efendimizin talimâtıyla hicretin yedinci senesin¬de Hayber'in fethinden sonra takrîben uzunluğu ve genişliği elli metre (2.500 m2) dört köşe ola¬rak genişletildi. Mescid-i Nebevî’nin bu kısmı, direklerde Hadd-i Mescid-i Nebevî levhâları ile gösterilmiştir. 
3-Hz. Ömer Efendimiz zamanında. Milâdî: 638 
4-Hz. Osman Efendimiz zamanında. Milâdî: 649-650 
5-Emevî Halifesi Velîd zamanında. 
6-Abbâsi Halîfesi Mehdî zamanında. 
7-Memlük Sultânı Kayıtbay zamanında. 
8-Osmanlı Sultanı Abdülmecid zamanında. Milâdî: 1850-1860 
Osmanlı sultanlarından Kanuni Sultan Süley ¬man ve İkinci Mahmud Mescid-i Nebevî'de bazı imar ve tadilatlarda bulunmuşlardır. İkinci Mah ¬mud Han, Milâdî 1817-1837 yıllarında Memlük Sultânı Kayıtbay tarafından yenilenen Hücre-i Saâdet'in üzerine taştan bir kubbe yaptırıp, kur¬şunla kaplattırmış ve Kubbe-i Şerif’i yeşile boyattırmıştır. Günümüze kadar gelen bu mübâ¬rek kubbeye '''Kubbetü'l-Hadrâ'' denilmektedir. 
Ancak Sultan Abdülmecid Han Mescid-i Ne ¬bevî'nin tamamını yeniletmiş, ve genişliğini 
10.939 m2 ye çıkartmıştır. Zemini mermerle kaplanan Mescid-i Nebevî'nin mihrabı, kubbele¬ri,sütunları, kapıları ve duvarları celî sülüs tar ¬zında âyet-i kerimelerle ve hadîs-i şeriflerle tez¬yîn edilmiştir (mevcut şekliyle). 
9-Suud Kralı Abdülaziz zamanında. Milâdî: 1949-1955 
Kral Abdülaziz, Sultan Abdülmecid Han za ¬manında yaptırılan kısmın imârını bozmadan Mescid-i Nebevî'nin genişliğini 16.326 metre¬kareye çıkardı. 
10-Suud Kralı Fehd zamanında. Milâdî: 1984-1994 
Tarihinin en büyük genişletme planı ile doğu, batı ve kuzeyden Mescid-i Nebevî'nin alanı (birin¬ci kat dahil) 165.326 m2 ye ulaştı. Şimdi aynı anda (235.000 m2 avlusu ile birlikte) 650.000 kişi namaz kılabilmektedir. Ayrıca Mescid-i Nebevî'nin bodrum katı garaj olarak kullanılmak¬tadır. (Hicaz Albümü, D.İ.B. Yayınları: 669) 
Medine-i Münevvere ile alakâlı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki: 

 
Manası: Şu benim mescidimde kılınan bir na¬maz, Mescid-i Haram müstesnâ olmak üzere, başka mescidlerde kılınan bin namazdan daha faziletlidir. (Müslim c.4,s.214)

 


 
Manası: Kim benim mescidimde kırk vakit namaz kılar, hiçbir namazı geçirmez ise, ateşten beraat ve azaptan kurtuluş yazılır. Ve nifaktan uzak olur. (Müsned-i Ahmed)

 


 


MESCİD-İ NEBEVÎ'NİN İÇERİSİNDEKİ MÜBÂREK MEKÂNLAR


A-HÜCRE-İ SAÂDET


Mescid-i Nebevî inşâ edilirken Rasûlüllah Efendimiz için doğu duvarının güney kısmına bitişik iki adet hücre-i saâdet yapıldı. Peygamber Efendimize ve Ezvâc-ı Mutahhare'ye tahsis edi¬len bu hücrelerin sayısı Efendimizin sağlılında dokuza ulaştı. 
Rasûlüllah Efendimizin irtihâli, nâşı şerifleri¬nin yıkanması ve defnedilmesi bu hücre-i şerif¬lerden Hazret-i Âişe Vâlidemizin hücresinde tahakkuk etti. Hazret-i Âişe Vâlidemizin odasına bundan sonra Hücre-i Saâdet denildi. Hücre-i Saâdet, Kâbe-i Muazzama dahil yeryüzünde en faziletli mekândır. 
Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) vasiyeti üzerine, Hazret-i Ömer (r.a.) da Âişe Vâlidemizden izin alarak Hücre-i Saâdet'e defnedildiler. 
Zaman zaman genişletilip tamiratlar gören Hücre-i Saâdet, Vâli Ömer b. Abdülaziz zama ¬nında Hazret-i Fâtıma Vâlidemizin de evini içe¬risine alacak şekilde genişletildi ve Kâbe-i Muaz


Hücre-i Saâdet


zama'ya benzememesi için üçgen planında yapıldı. Böylece Hücre-i Saâdet beşgen haline getirildi: Etrafını çevreleyen kısımlar günümüz¬de olduğu gibi dikdörtgendi.


B-RAVZA-İ MUTAHHARA


Ravza-i Mutahhara: Rasûlüllah Efendimizin, kabr-i şerifleri ile minberi arasında bulunan mü ¬barek yerdir. Ravza-i Mutahhara'dan başka yer¬yüzünde cennetten olduğu bildirilen başka bir yer yoktur. (Müsned,7/289) 
Ravza-i Mutahhara takrîben 15 m. uzunluğunda, 22 m. genişliğinde, 330 metrekare civârındadır. 
Cennet bahçelerinden bir bahçe olması; Ravza’da işlenen amel, kişiyi cennete vasıl kılar, bu dünyada ravzaya girenler âhirette de cennete girecektir. Burada ibâdet kişiyi cennete götürür. 
Rasûlüllah Efendimiz buyuruyorlar ki:


 
Manası: Benim evimle minberim arası, cen¬net bahçelerinden bir bahçedir. Minberim havzımın üzerindedir. (Sahîh-i Buhârî)


C-ASHÂB-I SUFFE


Kıble, Kâbe-i Muazzama tarafına çevrilme¬den önce Mescid-i Nebevî'nin kuzey tarafına, hurma dallarıyla bir gölgelik ve sundurma yapıldı. Buraya ““Suffe” denildi. Burada kalan Müslümanlara da ""Ashâb-ı Suffe" ismi verildi. 
Ashâb-ı Suffe'nin Medine-i Münevvere'de ne evleri ne de akrabaları vardı. Günlerini ilim tah¬sili ile geçirirler, Peygamber Efendimizin va'z ve nasihatlerini dinlerler ve orada bulunmayanlara anlatırlardı. 
Îcabeden tahsillerini tamamladıkları zaman Peygamber Efendimiz tarafından dünyanın dört bir tarafına tebliğ için gönderilirlerdi. Sayıları 400-500'e kadar ulaşan Ashâb-ı Suffe bazan gâzâlara da katılırlardı. İçlerinden evlenenler, Suffe'den ayrılırlar, yerlerine başkaları alınırdı. Bütün ihtiyaçlarını bizzat Resûlullah Efendimiz takip ederdi.


RAVZA-İ MUTAHHARA İÇERİSİNDEKİ BAZI MÜHİM MEKÂNLAR


1-MİNBER-İ ŞERİF


Mescid-i Şerif’in önceleri minberi yoktu. Pey ¬gamber Efendimiz ayakta zahmet çekiyordu. Sonra bir hurma kütüğü bulunarak hutbe okunan yere dikildi. Resûlullah (s.a.v.) bu hurma kütüğü¬ne dayanarak hutbe îrâd ediyordu. Daha sonra üç basamaklı bir minber yapıldı ve Peygamber Efendimiz hutbe için bu minbere çıktılar. 
Emeviler ve Memlûkiler zamanında yenilenen Minber-i Şerif bilâhere Kubâ mescidine gönderil¬miş, yerine Hicri 997 (Milâdî 1590) tarihinde Sul ¬tan Murad Han tarafından armağan edilen altın tezyinatlı bir mermer minber konulmuştur. 
Yedi metre yüksekliğindeki bu zarif, şaheser minber hâlen mevcut olup, yeni yapılmış gibidir.


 Minber-i Şerif


Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in minberi, ahi¬rette Havz-ul Kevser'in yanında bulunacak ve Onu herkes görecektir. 
Minberin yanında işlenecek güzel ameller, Havz-u Kevser'den içmeyi vâcip kılar. 
Rasûlüllah Efendimiz buyuruyorlar ki:

 


 
Manası: Benim minberim cennet kapıların¬dan bir kapı üzerindedir. (Müsned-i Ahmed c.5, s.339)


2-MİHRAB-I ŞERİF


Mescid-i Nebêvi ilk yapıldığı zaman mihrabı yoktu, ancak Peygamber Efendimiz’in namaz kıl ¬dırdığı yer belirgindi. Ömer b. Abdülaziz Medine Valiliği sırasında Mescid-i Nebevi'yi imar eder¬ken Resûlullah Efendimiz’in namazda durduğu yere bir mihrap ilâve ettirdi. Emevîler, Abbâsiler, Memlûkîler ve Osmanlılar mihrabın korunması ve tezyin edilmesine âzamî gayret gösterdiler. 1984'te mihrap tamamen yenilenmiştir.


3-MAHFİL (MÜEZZİNLİK)


Hz. Ömer (r.a.)’in Mescid-i Nebevî’de şehit edilmesinden sonra Hz. Osman, (r.a.) Bilal-i Habeşi’nin (r.a.) müezzinlik yaptığı yerde, zemini yükseltilmiş ve çevresi muhafaza altına alınmış bir mahalde namaz kılmayı âdet edinmişti. Daha sonra müezzin mahfili (maksüre) olarak kulla ¬nılan bu mekan_''mukeEbiriyye'' adıyla meşhur oldu. İlk zamanlarda sade ve basit yapıda ahşap olan mahfil, tamamen mermerden yapılmıştır.


4-HANNÂNE DİREĞİ


Peygamber Efendimiz’in üzerine dayanarak hutbe okudukları hurma kütüğüdür. Müslüman ¬lar çoğalınca Resûlullah Efendimiz yeni minbe¬re çıktılar. 
Daha önce Resûlullah Efendimiz’in dayandığı hurma kütüğü yavrusunu yitirmiş deve gibi fer¬yat edip inlemeye başladı. Peygamber Efendi ¬miz elini üzerine koyunca sükun buldu. 
Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.), ""Ey hurma ağacı! Kesildiğin bahçeye mi, yoksa Firdevs bahçesine mi girmek istersin? Seni bu iki emir-den birini seçmekte muhayyer kıldım. Eğer eski yerini istersen oraya döndüreyim, eskiden oldu¬ğu gibi neşvü nemâ bulup meyve verirsin. Şâyet cennet bahçesini istersen Firdevs-i Âlâ’ya dike¬yim tâ ki, cennet ırmaklarının tesiriyle her an tâze meyve verip Allah dostlarını nimetlendire¬sin" buyurdular ve gülerek, ""evet isterim" dedik¬ten sonra yeni minberin altına bir görüş üzerine sol tarafında bir yere gömdüler. 
Ashâb-ı Kirâm ""Evet isterim" buyurmalarının sebebini sual ettiklerinde, ""O ağaç cenneti iste¬diler. Ben de onun isteğini va‘dettim" cevabını aldılar. (Mir'âtü-l Haremeyn c.2, s.407)

5-HAZRETİ ÂİŞE -HÂCET DİREĞİ


Hazreti Âişe Vâlidemizin duâsının kabul olunduğu mahaldir. Hz. Aişe ""İnsanlar orada namaz kılmanın faziletini bilselerdi yarışırlardı." buyurmuştur. (Ahbâr-ı Medine-i Rasül s.91) 
Peygamber Efendimiz: ""Mescidimde bir yer vardır. İnsanlar bilseler ancak kur'a atarak orada namaz kılarlar." buyurmuştur. Hazreti Âişe vâli ¬demiz bunun bu direk olduğuna işâret etmiştir.

 
6-EBÛ LÜBÂBE -TEVBE DİREĞİ


Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bu direğe yö ¬nelerek namaz kılmış, kıbleye dönerek buna dayanmıştır. Bunun yanında îtikafta bulun ¬muştur. 
Ebû Lübâbe direği denmesi: Ebû Lübâbe Hazretleri Ensar’dan olup Evs Kabilesindendir. Benî Kurayza savaşında yahudilere, teslim ol ¬dukları takdirde öldürüleceklerini işâret etmiş olduğundan kendini mesciddeki bu direğin bulunduğu yere bağlattı. Tevbesi kabul edilme¬den çözülmeyeceğine dâir yemin etti. Peygam ¬ber Efendimiz bu hâli öğrenince: ""Eğer bana gelmiş olsaydı, kendisi için istiğfar ederdim. Madem ki böyle yapmıştır Allâhü Teâlâ katında tevbesi kabul edilmedikçe serbest bırakmam" buyurdu. 
Ebû Lübâbe Hazretleri 15 gün kadar bağlı kaldı. Nihayet affına dair müjde geldi. Resûlul¬lah Efendimiz mübarek elleriyle iplerini çözdü. (İslam Tarihi c.3, s.263)


7-SERİR DİREĞİ


Peygamber Efendimiz itikaf için yatağını bu direğin bulunduğu yere koyardı.


8-MUHARRES DİREĞİ


Resûlullah Efendimiz’i düşmanlardan koru¬mak maksadı ile nöbetçilerin beklediği direktir. Hz. Ali (r.a) bunun yanında namaz kılıp oturdu¬ğundan dolayı Hz. Ali direği de denilmiştir.

 


 

Meâli: "Allah seni insanlardan koruyacaktır." (Mâide Suresi, âyet 67) 
Bu ayet nâzil olduktan sonra muhafızlık vazi¬fesi de son bulmuştur.


9-VÜFÛD DİREĞİ


Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), vüfûd-u arab, yani arap kabileleri tarafından gönderilen elçi¬leri bu sütun yanında kabul ederdi.


MESCİD-İ KUBA


Kuba Mescidi: Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Mekke'den Medîne'ye hicretleri esnasında Medî ¬ne'ye yaya bir saatlik mesâfede bulunan Kuba'da 14 gün müsafir kaldı. Bu sure içerisinde İslam'da ilk mescid bizzat kendileri de çalışarak bina edil¬di. Burada namaz kıldı. 
Kuba Mescidi, Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksâ'dan sonra en fazîletli mescid¬dir. Ziyaret etmek müstehaptır. Cumartesi günü ziyâret daha faziletlidir.


 
Meâli: Tâ ilk günden takva üzere tesîs edilen mescid içinde namaz kılman elbette daha layıktır. Onun içinde çok temizlenmeyi sevenler vardır. Allâhü Teâlâ çokça temizlenenleri sever. (Tevbe Suresi, Âyet 108)


Kuba Mescidi


Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki: 
Kim evinde güzelce temizlenip abdest aldık¬tan sonra başka maksatla değil, sade namaz kılmak için Kuba Mescidi’ne giderse bir umre yapmış gibi sevap kazanır. (Tecrid c.4, s.212) 
Resûlullah (s.a.v.) her cumartesi günü binekli ve ¬yâ yürüyerek muhakkak Kuba Mescidi’ne gelirdi.


CUMA MESCİDİ


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 14 gün Kuba'da kaldıktan sonra bir Cuma günü Medîne'ye hare¬ket etti. Yaklaşık 500 m. sonra Ranuna Vadisi’ne vardıklarında öğle vakti olmuştu. ilk cuma nama ¬zını burada kıldırdı ve hutbe okudu. Peygamber Efendimiz tarafından Cuma namazı kıldırılan bu yerde şimdi Mescid-i Cuma bulunmaktadır.


MESCİD-İ KIBLETEYN


İslamiyet'in ilk yıllarında kıble, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ idi. Peygamber Efendimiz ve ona iman edenler Mescid-i Aksâ istikametine dönerek namazlarını edâ ediyorlardı. Fakat Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) içinde hep Kâbe-i Muaz ¬zama'ya yönelmek arzusu vardı. Bu hususta duâ ediyor ve vahyin gelmesini arzu ediyordu. 
Hicretten 18 ay kadar sonra Şaban ayının 15'inci günü Resûlullah (s.a.v.) Seleme Oğulları yurdunda öğle namazının iki rek'atı edâ edilmiş¬ti ki kıblenin çevrilmesi ile alâkalı aşağıdaki âyet-i kerîme nâzil oldu. Peygamber Efendimiz yönünü Beyt-i Makdis'ten Kâbe-i Muazzama'ya çevirdi. Cemâatte safları ile birlikte döndüler ve son iki rek'atı Kâbe'ye doğru kıldılar. Bundan dolayı bu mescide "Mescid-i Kıbleteyn" (iki kıbleli mescid) denilmiştir.

 


 
Manası: Yüzünün gökyüzüne çevrilmekte oldu¬ğunu görüyoruz. Seni elbette hoşlanacağın kıbleye döndüreceğiz. O halde yüzünü hemen Mescid-i Harâm'a doğru çevir. Ey Mü'minler yüzlerinizi onun yönüne çevirin. (Bakara Sûresi, Âyet 144)


HENDEK HARBİNİN YAPILDIĞI YER

(YEDİ MESCİDLER)


Hicretin 5'inci yılında Müslümanlarla Mekke müşrikleri ve müttefikleri arasında yapılan Hen ¬dek Harbinin yapıldığı mahalde teberrüken yedi mescid yapılmıştır. Bu mescidlerden bir tanesi Resûlullah Efendimiz’in çadırının kurulu olduğu yerde bulunan ""Fetih Mescidi" dir. Fetih Mes ¬cidi’nin bulunduğu yerde Peygamber Efendimiz pazartesiden çarşamba gününe kadar ""Ahzab Duâsı" ile ilticâda bulundu. Duâsının kabul oldu¬ğu bildirildi. Akşama doğru çıkan çok şiddetli bir rüzgar kısa sürede fırtınaya döndü. Fırtına müşrik ordusunu Medîne çevresinden atıncaya kadar devam etti. Sabah olunca hiçbir düşman kalmamış fırtına da dinmişti. 
Peygamber Efendimiz üç bin civarında ashabı ile Seli Dağı eteğinde ikamet ederek, Selmân-ı Fârisî’nin teklifi üzerine hendek kazmayı karar¬laştırıp, bir rivâyete göre eni ve derinliği: 2,5 metre, diğer bir rivâyete göre de derinliği: 4,5 veya 5, eni de: 9 metredir. Ashâb-ı Kiram'ın gay¬retleri ile 6 günde veya 24 günde kazılmış tır. Kazılan hendeğin uzunluğu yaklaşık 6000 metre, bazılarına göre de 2700 metredir. Müşrikler bir aya yakın muhasarada bulunmuşlar ise de sonun¬da hezimete uğrayarak dönüp gitmişler. 
Hendek kazılırken bazı mucizeler zuhur et ¬miştir. Bunlardan biri, büyük bir kaya çıkmıştı bütün uğraşmalara rağmen onu kimse kıramı ¬yordu. Peygamber Efendimize haber verdiler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) balyozu eline aldı, Besmele ile kayaya vurdu; "Allâhü Ekber Şam’ın Kırmızı Saraylarını, Kisra’nın Beyaz Sarayını ve Sana’nın Kale Kapılarını görüyorum" buyurarak ileride oraların Fetih müjdesini verdiler. 
Hz. Cabir, Resûlullah’ın karnına taş bağladığını görünce evine gitti, hanımına neyimiz var, dedi. Hanımı da biraz arpa ile bir oğlak var dedi. Oğlağı kesip çömlek içinde tandıra, arpayı da öğüterek ekmek yapmak üzere fırına koydu. Ya Resûlallah, bir parça yiyeceğimiz var bir iki kişi ile teşrif buyursanız. Yemeğin ne olduğunu öğrenen Peygamber Efendimiz bütün hendek ehlini davet etmiş, hepsi bir mucize olarak yemiş, kalanı da Medîne'ye gönderin buyurmuştur.


UHUD ŞEHÎDLERİNİ VE 
UHUD DAĞI’NI ZİYARET


Hicretin 3'üncü yılında Müslümanlar ile Mek ¬ke müşrikleri arasında Uhud'da yapılan savaşta Müslümanlardan 70 kişi şehîd olmuştur. Bun ¬ların arasında Peygamber Efendimiz’in amcası Seyyidü'ş-Şühedâ Hazreti Hamza, Medîne-i Münevvere'ye ilk Kur'an muallimi olarak gönde¬rilen Mus'ab Bin Umeyr (r.a.) de vardı. 
Peygamber Efendimiz Uhud şehîdlerinin başı ucunda: ""Ben sizin Allah katında diriler olduğunu¬za şahidim. Ashâb-ı Kirâma dönerek bunları ziyâ¬ret edin ve selâmlayın, Allah'a yemin ederim ki bunlar kıyâmete kadar selâmlayana karşılık verir." buyurdular. (Mirâtü-l Haremeyn c.2 s.1026). 

 Uhud Dağı ve Şehitliği

Resûlullah Efendimiz zaman zaman Uhud şehîdlerini ziyâret etmiştir. Hz. Fatıma vâlide¬miz iki, üç günde bir Uhud'a gider amcası Haz ¬reti Hamza'nın kabrini ziyâret eder, ağlar, duâ eder ve kabrini düzeltirdi. 
Hz. Enes (r.a) buyurdu ki: "Resûlullah (s.a.v.) yanında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Os man (radıyallâhü anhüm ecmaîn) oldukları halde Uhud'a çıktılar. Uhud dağı sevincinden sallandı. Resûlullah (s.a.v.) ayağı ile Uhud'a vurarak şöyle seslendi: ““Sâbit ol Ey Uhud! Çünkü senin üzerin¬de bir nebî, bir sıddık, iki de şehîd var.” Di ğer hadîs-i şerîflerinde buyurdular ki:


 
Manası: Uhud bir dağdır. O bizi sever, biz de onu severiz. (Et-Terğib ve't-Terhib c.2 s.230)

 
Manası: Uhud cennet köşelerinden bir köşe¬dir. (Et-Terğib ve't-Terhib c.2 s. 223) 


CENNETÜ'L BAKÎ


Mescid-i Nebevî'nin doğu tarafındadır. Resû¬lullah (s.a.v.), Medîne'ye hicretten sonra "Gar ğad" ağaçları ile kaplı olan bu mahalli kabristan lık yapmıştır. İlk olarak da Peygamberimiz’in süt kar¬deşi "Osman İbn-i Maz'un" defnedilmiştir. 
Bakî Kabristanlığı’nda başta üçüncü halife Hazreti Osman (r.a.) olmak üzere, Peygamber Efendi miz'in amcası Hz. Abbas, halaları, kızları, mübâ rek zevceleri, oğlu İbrâhîm, torunu Hz. Hasan, Süt annesi, Hz. Ali'nin annesi ve kardeşi, on bin civârında sahâbe, tabiînden bir çok zevat, günümüze kadar bir çok evliya medfundur. 
Bakî ehlini ziyâret müstehaptır. 
 


Peygamber Efendimiz’in Türbe-i Şerifleri