“İlmihâl Öğrenmek Her Müslümana Farzdır”

Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: "İlm(-i hâlini) öğrenmek (erkek-kadın) her Müslüman üzerine farzdır."[1] Kâinatın Efendisinin bu mübârek sözleriyle müslümanlara farz olduğunu açıkladığı ilim, muhakkak ki, dünyâ ve âhiret saâdetini kazanmalarına yarayacak olan “İlmihâl” dir. İşte bunun içindir ki, her müslüman erkek ve kadının inanç ve ibâdet bakımından kendisine lâzım olan mes’eleleri öğrenmesi farzdır. “Zarûrât-i Diniyye” denilen bu mühim mevzuları öğrenip inanmadıkça insan, tam ve kâmil bir müslüman olamaz.[2]

 

Her müslümana bâliğ (ergen) olunca kelime-i şehâdeti bilip manasını da anlamak ve buna şeksiz şüphesiz inanmak lazımdır. Bundan sonra namaz, oruç gibi Allâh'ın emrettiklerinden üzerine hangisi farz olsa onu hemen öğrenmek lâzımdır.

 

Üzerine farz olunca namazın hükümlerini öğrenmek ve farz olmadan önce de ona hazırlanmak lazımdır. Oruç da böyledir.

 

Eğer zekât vermesi gerekecek miktarda malı olup da üzerinden Müslüman olduğu halde bir sene geçerse zekâtın hükümlerini de öğrenmesi lazım gelir.

 

Her kişinin günahları bilmesi, öğrenmesi ve terk etmesi lâzımdır. Eğer bir kişinin itikadında ve inancında bazı şüpheler olursa onun hemen şüpheleri giderecek derecede ilimle meşgul olması gerekir. Helâk edici şeylerden kurtarıp âhirette yüksek derecelere kavuşturacak olan ilimleri öğrenmek de farz-ı ayındır. Bunlardan başka diğer ilimler farz-ı kifâyedir.

 

İlimlerin üstünlük dereceleri âhiret ilmine olan yakınlık ve uzaklığına göredir:

 

Dînî ilimler diğer ilimlerden daha yüksektir.

 

Dînin hakîkatlerine ait ilim, hükümlerin zahirine ait olan ilimden daha yücedir. Bir amelin sahih veya fasid olduğunu fakih bilir. Bunun ötesinde bir ilim daha vardır ki ibâdetin makbûl olanını ve olmayanını bildirir. Bu da tasavvuf ilmidir.

 

İnsanların kendilerine uyup mezheblerini tuttukları imamlarımız fıkıh ilmi ile hakikat ilmini ve ilimle ameli birleştirmiş zâtlardır. Bir kimse onların hallerini öğrenip, sözlerini dinlerse böyle olduklarını anlar. Bu zâtlar İmâm-ı A'zam, İmâm Şâfiî, İmâm Mâlik ve İmâm Ahmed bin Hanbel'dir, -Allâh onlara rahmet etsin-. Bu zâtlardan her biri âbid, zâhid olup halkın amellerini güzel yapmaları için dînin zahiri hükümlerini öğrettikleri gibi âhiret ilimlerini de bilen kimselerdi. Bütün ilimleri sırf Allâh'ın rızası için öğrenip öğretmişlerdir. [3]

 

Bu hakikatlerin farkında olan her müslüman çoluk çocuğuna ve eşine ilmihâlini öğretip, onları dine uymayan şeylerden korumalıdır. Emri altında bulunanlara da ilmihâllerini öğretip, onları korumalıdır. Önce ehl-i sünnet îtikâdını ve inancını sonra amel bilgilerini, sonra ahlâk ilmini, daha sonra da alışveriş vb. muâmelât bilgilerini öğretmelidir.[4] Ayrıca ilmi ile amel eden âlimlerin meclisinde bulunup istifade etmeye çalışmalıdır.

 

[1] Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce

[2] Önsöz, Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat

[3] 18 Aralık 2014 Perşembe, Fazilet Takvimi Arkası, http://www.fazilettakvimi.com/tr/2014/12/18.html

[4] 2 Haziran 2013 Pazar, Fazilet Takvimi Arkası, http://www.fazilettakvimi.com/tr/2013/6/2.html