Abbâsîler

(Hicrî:132-956; M.749-1258)

Abbâsiler; Peygamber Efendimiz’in amcası Hz. Abbâs (r.a.)’ın nes­linden geldikleri için bu isimle şöhret bulmuşlardır. Son Emevî halîfesi İkinci Mervan’ın öldürülmesiyle Emevî hânedânı nihâyete erdi ve Abbâsî hânedânlığı, Ebü’l-Abbâs ile başlamış oldu. Ebû’l Abbâs’ın halîfeliği Endülüs hariç bütün İslâm ülkelerinde kabûl edildi, iç isyanların hepsi bastırıldı. Ebü’l-Abbâs’ın yerine geçen oğlu Mansûr, Bağdat şehrini kurup merkez edindi. Mansûr’un vefâtı üzerine yerine oğlu Mehdî geçti. Mehdî devri, devletin kuvvetlendiği, ticâret emniyetinin sağlandığı, mahkemelerin kurularak adâlet işlerinin müesseseleştirildiği bir devir oldu. Mehdî ölünce yerine oğlu Hâdî halîfe oldu. Halîfe Hâdî’nin M. 785 senesinde vefâtı üzerine yerine geçen oğlu Hârûn Reşîd zamanı ise Abbâsîler’in en parlak devri olmuştur. Devle­tin sınırları târihinin en geniş haddine varmış, hudut boylarında biraz daha fetihler yapılmıştır. İlim ve sanat erbâbına her türlü imkân sağ­lanmış ve Bağdat dünyânın en meşhûr şehirlerinden biri olmuştur. Bu durum, Avrupalıların dikkatini celbetmiş ve krallar halîfeye el­çiler göndermiştir. Bir ara Hârûn Reşîd, Frank (Cermen) kralı Şarl­man’a bir çalar saat hediye etmişti. Saatin kendi kendine çaldığını gören Avrupalılar çok hayret etmişler, hattâ içinde şeytan var diyerek câhilliklerini bile ortaya dökmüşlerdi. Hârun Reşid’den sonra gelen halîfeler zamanında, iç karışıklıklar yü­zünden devlet idâresi zayıfladı. Kuzey Afrika’da ortaya çıkan şiî Fâtımî­ler, Mısır’da Devlet kurdular. İranlı ve şiî Büveyhîler Bağdat’ı işgâl ettiler. Bu sırada İran’da güçlü bir devlet kuran Türk Selçuklu hüküm­dârı Tuğrul Bey, Bağdat’a girerek hilâfeti şîî tahakkümünden kurtardı. Cengiz’in torunlarından Hülâgu, M.1258 senesinde İslâm memle­ketlerine saldırârak Bağdat’ı kuşattı. Çaresiz kalan halîfe Mu‘tasım, vezîri İbn-i Alkamî’nin tesiriyle teslim oldu. Hülâgu, halîfeyi yanında­kilerle birlikte îdâm ettirdi. Böylece Abbâsî Hanedanlığı sona erdi. Dünyâ târihinde en büyük tahribâtı yapan Hülâgu, 400 bin’den fazla müslümanı kılıçtan geçirdi. Mescidler ve medreseler yerle bir edildi. Milyonlarca dînî ve ilmî eserler yakılarak Dicle nehrine atıldı. İkiyüzlü sapık vezir Alkamî o sene zillet içinde öldü.

 

Mısır Memlûk Devleti'ni de yıkmak isteyen Moğollar, Sûriye'ye girdi. Ancak Memlûk Sultânı Kutuz ve Baybars'ın idâresindeki İslâm ordusu, onları AynuCâdûd'da karşıladı. Çok çetin bir muhârebe oldu. İlhanlı (Moğol) ordusu, kumandanları Kit Boğa harp meydanında ölünce hezîmete uğradı. (M. 1260) Müslümanlar büyük bir zafer ka­zandı. Artık Moğollar buradan ileriye geçemedi.

 

Memlûklu Sultanı Baybars, katliâmdan kurtulan Abbâsî Hânedâ­nı’ndan Ahmed’i, El-Mustansır adı ile, Mısır’da hilâfet makâmına oturttu. (M.1261) Son Abbâsî halîfesi Üçünçü Mütevekkil’in hilâfeti M.1517’de Yavuz Sultan Selim’e devretmesine kadar geçen bu devrede, halîfeler sâdece müslümanların ma’nevî lideri olup devlet idâresine karışmamışlardır.