Enlemi 49 Derece 30 Dakikanın Üzerinde olan Yerlerde Namaz ve Oruç

YATSI VE VİTİR VAKTİNİN BAZI GÜNLER GİRMEDİĞİ -ENLEMİ 49 DERECE 30 DAKİKANIN

ÜZERİNDE OLAN- YERLERDE NAMAZ VE ORUÇ

A) Namaz ile ilgili hususlar:

Arzı (enlemi) 49 derece 30 dakikanın üzerinde olan (Almanya Weiden, Frankfurt, Bonn; Belçika Luxemburg; Kazakistan Astana gibi) yerlerde  bazı günler güneş, battıktan sonra gece yarısına kadar ufuktan (yatsı vaktinin taayyün edeceği) -17 dereceye kadar alçalamaz.

Bu durumda batı ufkunda tan hâdisesi bitmeden yani ufuktaki kızıllık kaybolup tam karanlık basmadan (akşam namazı vakti çıkmadan) güneş, gece yarısı hattını geçip tekrar doğu ufkuna doğru yükselmeye başlar. Yâni şafak hâli gece yarısı hattına kadar devam eder. Bu yerlerde fecr-i sâdık (sabah namazı vakti), gece yarısından sonra başlar, güneşin doğuşuna kadar devam eder. Bu durumda yatsı vakti taayyün etmemiş olur.

Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak;

Güneş battıktan sonra ufuktaki kızıllık kaybolmayıp şafak, yani akşam namazının vakti gece yarısına kadar devam eder.

Gece yarısından güneş doğuncaya kadar devam eden fecr-i sâdık da, sabah namazının vaktidir.

Yatsı vaktinin taayyün etmediği yerler için şafii mezhebi hükümlerine göre hesaplanmış takdirî vakitler verilmiş ve bu takdîrî vakitlerin yanına yıldız işareti (*) konulmuştur.

Vakit, namazın şartı olduğu gibi vücûbunun da sebebidir. Binâenaleyh bir yerde namaz vakitlerinden biri veya birkaçı tahakkuk etmez ise, o vakitlere ait olan namazlar, o yer ahâlisine farz olmamış olur. Dolayısıyla, o yerdeki Hanefî mezhebindeki müslümanlar, vakti girmediği için kılamadıkları namazdan mes'ûl olmazlar. Ancak Yatsı namazını, vakti bulunmamasına rağmen mutlaka kılmak isteyen Hanefî Müslümanlar ise; takvimimizde yer alan Şâfiî mezhebi hükümlerine göre hesaplanmış (*) yıldız işaretli vakitlerde “Üzerime farz olup, sâkıt olmayan işâ-i âhir (en sonraki yatsı) namazına” diye niyet ederek kılabilirler. Nitekim asırlardan beri cuma günleri de cumanın şartı bulunmaması ihtimaline mebnî cuma namazından sonra ayrıca zuhr-i ahîre (en sonraki öğle namazına) niyet edilerek namaz kılındığı gibi...

Arzı (enlemi) 47 derece 30 dakikanın üzerinde olan (Avusturya Viyana, Fransa Paris gibi) yerlerde, yatsı vakti taayyün ettiği, ancak çok kısa sürdüğü geceler de olabilmektedir. Bilhassa bu gibi yerlerde Müslümanların, yatsı vakti girer girmez hemen namazlarını kılmalarını, hatta vaktin çıkması tehlikesine karşı îcabında sadece yatsının farzı ile vitir namazını edâ etmelerini tavsiye ederiz.

B) Oruç ile ilgili hususlar:

Yatsı vaktinin taayyün etmediği günlerde geceler çok kısadır, gündüzler ise aynı zamanda senenin en uzun gündüzleridir. Gündüzün uzunluğu çok yerde 20-21 saati bulur, hattâ geçer.

İşte bu uzun gündüzlerin Ramazân-ı Şerif'e tesadüf etmesi halinde, hiç şüphesiz, kuvvet ve sıhhati yerinde olan Müslümanlar, her türlü meşakkati göğüsleyerek oruçlarını tutmaktadırlar.

Yatsı vaktinin taayyün etmediği bu uzun günlerde oruçlarını tutmak isteyen Müslümanların, yeme-içmeyi takvimde gösterilen imsak vaktinde mutlaka kesmeleri gerekir. Orucun sıhhati için, bugünlerde bu hususa bilhassa riâyet etmek icap ettiğini hatırdan uzak tutmamalıdır.

Ancak; Cenâb-ı Hak, meşakkat hallerinde teklifini (ibâdetleri) hafifletmeye ve meşakkatin tamamen zâil olduğu zamanlara tehir etmeye ruhsat vermiştir.

Bu sebeple, meşakkatine binâen oruçlarını bu çok uzun günlerde tutamayacak olan Müslümanlar, bilhassa işçiler, oruçlarını vakitlerin normale döndüğü ve meşakkatin zâil olduğu senenin diğer günlerine tehir ederek o günlerde tutabilirler. Bu kaza olur.

YATSI VE VİTİR VAKTİNİN GİRMEDİĞİ YERLER DE NAMAZ HAKKINDA:

Hanefî metinlerininçoğundave Mufassal Hanefî fıkıh kitâblarında“vaktini bulamayana yatsı ve vitir vâcib olmaz” denilmiştir. Bazı Hanefî âlimleri ise “vâcib olur”ve “Fecr doğduktan sonra yatsı ve vitri kazâ olarak kılabilmek için takdîr ederler, kazâ olarak kılarlar. Ancak edânın vakti olmadığından kazâya niyet etmezler” demişlerdir. Hanefî mezhebinde bu fetvâ ile amel etmek isteyenler yatsı ve vitri, imsakten: sabah namazı girdikten sonra kazâya niyet etmeden [farzıyyeti sâkıt olmayan son yatsı namazı niyetiyle] kazâ olarak kılabilirler.5

Hanefî mezhebine göre akşam namazı vakti içinde yatsı niyetiyle kılınan namaz, yatsı namazı olmaz. Büyük Haydar Efendinin Usûl-i Fıkıh dersleri kitabında “vaktinden evvel kılınan namaz sahih değildir; Musallî vaktin hulûlünden evvel namaz kılarsa, o namazı edâ etmiş olmaz” denilmiştir.

Osmanlı Şeyhülislâmlarının “Netîcetü'l-Fetâvâ ve Feyziye gibi” fetvâ mecmûalarında “Hanefî mezhebinde yatsı ve vitrin vaktini bulamayana bunlar vacib olmaz” fetvâsı vardır. Hulâsatü'l-Fetâvâ'da da böyledir. Bu kitablar fetvâhânenin, müftü ve kadıların esâs aldığı mürâcaat kaynaklarıdır.Müctehid olmayan bir müftü bir mesele hakkında ihtilâflı kavillerle karşılaşırsa evvelâ “Bidâye, Muhtâr, Vikâye, Kenz, Mültekâ” gibi muteber metinlerdeki kavli tercîh ederdi. Bulamazsa sonra bunların şerhlerindeki kavli; eğer onlarda da bulamaz ise Fetvâ kitaplarına mürâcaat etmişlerdir.

Şâfii mezhebinde7 ise “ihtilâfdan en sâlim yol böyle yerlerde yatsıyı kazâ olarak kılmaktır8” ve “Yatsının vaktinin girmediği beldelerde vaktin tahakkuk ettiği en yakın beldede şafağın kaybolması kadar[veya] kaybolmanın geceye nisbeti kadar10 vakit geçtikten sonraki vakit takdîr edilir ve o vakitte edâ olarak kılınır” denilmiştir.

1 Kenzü'd-dekâik s. 10, Mültekâ s. 22 , Gurer, Nûru'l-Îzâh s. 47 ve diğerleri.

2 Sadece Tenvîru'l-Ebsâr'da Timurtâşî vacib olur demiş, fakat Şurunbülâlî de onu vehme nisbet etmiştir (Reddü'l-Muhtâr s. 502). Feyz-i Kerekî gibi bazı kitaplarda adem-i vücûbdan sonra vücûb kavli zikredilmiştir. Bu usûlle yazılan kitâblarda birinci kavil mezhebi ve kuvvetli fetvâyı, ikincisi ise öyle bir kavlin de olduğunu ifâde etmektedir (Reddü'l-Muhtâr c. 2, s. 502).

3 Bakkâlî, Mergînânî, Halvânî, Burhânu'ş-Şerîa, Nesefî, Aynî, Zeylaî, Âlim bin Alâ, Molla Hüsrev, İbn-i Nüceym, Burhân-ı Halebî, Necmüddîn Zâhidî, Bâkânî, Kuhistani, Nablûsî, İbnü'l-Kerekî, Şurunbulâlî, Haskefî, Tâhir el-Hârezmî, Hâdimî, Dürrizâde, Feyzullâh Efendi, Şeyh Nizâm, Kadı Muhammed Hüseyin, Celâleddîn Muhammed, Şeyh Vecîhüddîn, Molla Hâmid, Güzelhisârî, Meydânî, Çeşmîzâde, M. Zihnî gibi ulemâ.

Burhânu'l-Eimme, Timurtâşî ve Halebî.

İbn-i Hümâm ve İbn-i Şıhne eserlerinde iki kavli de nakledip vücûbu tercîh ettiler.

Dâmâd ve İbn-i Nüceym'in kardeşi Sirâcüddîn Ömer de kitaplarında (Mecmau'l-Enhur, Nehr) her iki kavli de naklettiler; Ancak şerhettikleri Mültekâ ve Kenz'in adem-i vücûb kavline itirâz etmediler.

5 Reddü'l-Muhtâr c.2, s. 501.

6 Fetvâhânenin en muteber kabûl ettiği dört kaynak vardır ki bunlar; Fetâvâ-yı Ali Efendi, Feyziye, Netîcetü'l-Fetâvâ ve Behcetü'l-Fetâvâ'dır. Bu kitaplardan Fetâvâ-yı Alî Efendi ile Behce'de bu mesele menkûl değildir. Diğer iki kitapta ise adem-i vücûb ile fetvâ verilmiştir.

7 Yatsı için Şâfiî mezhebini taklîd edecek kimse bazı şeylere dikkat etmelidir. Abdülganî Nablûsî (rh.) Hulâsatü' t-Tahkîk fî Beyâni Hükmi't-Taklîd ve't-Telfîk kitâbında (s. 23) şöylece izah etmiştir:

Hanefî'nin zarûret halinde bir meselede mezheb imâmından başka diğer üç mezheb imâmını (r.anhüm) taklîd etmesi câizdir. Ancak şu şartla ki bu zarûretle taklîd ettiği husûsun bütün hükümlerinde o mezheb imâmına uygun hareket etmiş olmalıdır. Meselâ (necâset vukuunda) Kulleteyn'den abdestin câiz olması meselesinde İmâm Şâfiî hazretlerini taklîd eden kimse, abdestin Şâfiîye göre şartlarından olan niyet ve tertîbe ve o abdestle kılacağı namazda namazın rükunlarından olan Fâtiha ve ta’dîl-i erkâna da riâyet etmesi lazımdır. Yoksa bu kimsenin yaptığı ibâdet icmâ ile bâtıldır.

Hâsılı, Yatsı için diğer bir mezhebi taklîd eden kimse abdest ve namazın şartlarında ve bunları bozan şeylerde taklîd ettiği mezhebin şartlarına aynen uymalıdır.

8 Tuhfetü'l-Muhtâc bi-Şerhi'l-Minhâc, Hâşiyetü'l-Cemel.

9 En-necmülvehhâc şerh-i Minhâc, Fetâvâ'r-Remlî, İbn-i Kâsım el-Gazzî.

10 Hâşiyetü'l-Bâcûrî, Muğni'l-Muhtâc ilâ-ma’rifeti ma’ânî elfâzı'l-Minhâc.

ÇOK MÜHİM HATIRLATMA

Bu bilgileri anlamakta güçlük çekenler, Allâh’a karşı mes’ûliyet hissi taşıyan, garazsız, maksatsız hakîkî din ilmi ehline mürâcaatla hareketlerini, ondan alacakları izahata göre tâyin ve tesbit edebilirler.

Kuzey Avrupa ülkeleri için, çeşitli ülke Müslümanları ayrı ayrı namaz vakitleri gösteren takvimler çıkarmışlardır. Bu takvimlerin çoğunda şafak zamanlarına itibar edilmemiş, yatsı vakitleri Kur'ân-ı Kerîm'e, Hadîs-i Şerîflere, Ehl-i Sünnet imamların görüşlerine ve İcmâ-ı Ümmete aykırı olarak verilmiştir.

Bazıları bu hatâyı bilmeyerek işlemişler, bazıları da Sünnet-i seniyyeye aykırı olarak kasden tahrîfat yapmışlardır ki, bunların, ind-i ilâhîde mes'ûl olacakları izahtan vârestedir.

Takvimimizde yer alan namaz vakitleri hakkında, uzun bir ilmî tetkik neticesinde hazırladığımız bu açıklamada, göremediğimiz bazı hatalarımızdan dolayı Cenâb-ı Hakk'ın afvına ve okuyucularımızın derin müsâmahalarına sığınırız. Muvaffakiyet Allahü Teâlâ'dandır.