Kâbe-i Muazzama ve Mescid-i Harâm

A- Kâbe-i Muazzama ve Kısımları

Mescid-i Harâm’ın ortasında bulunan Kâbe-i Muazzama, ibâdet için yapılan ilk mabed olup, Haccın sebebi ve kıblegâhımızdır.

Yeryüzünün merkezi olan Kâbe-i Muazzama Beyt-i Mâmur’un (Semâda meleklerin ziyâret ve tavâf ettiği beyt-i şerîf) hizâsındadır. Hatta Beyt-i Mâmur'dan bir hat çekilse tam Kâbe-i Muazzama'nın ortasına isabet eder. (Esrâr-ı Menasiki’l-Hac).

Bu mukaddes beyt'e hürmet ve ta'zim ifâdesi olarak Beytullah (Allah'ın evi) denilmiştir.

Kâbe-i Muazzama'nın Kur’ân-ı Kerim’deki isimleri şunlardır: 11-El-Kâbe, 22-El-beyt, 33-Kıble, 4-El-beytü-l Harâm, 55-El-beytül-atîk.

Beytullah'a Kâbe isminin verilmesi: Dört köşe olmasından, yerden yüksek olmasından veya tek bir bina olmasındandır.

Kâbe-i Muazzama'nın dört köşesinden herbirinin ayrı bir ismi vardır: Doğu köşesine: RRükn-ü Hacer-i Esved Kuzey köşesine: Rükn-ü Irâkî Batı köşesine: RRükn-ü Şâmî Güney köşesine de: Rükn-ü Yemânî denir.

 

 

Kâbe-i Muazzama'nın yüksekliği: 13 metre, Mültezem tarafından uzunluğu: 12,84 metre, Hatîm tarafından uzunluğu: 11,28 metre, Hatîm ile Rükn-ü Yemânî arası 12,11 metre, Rükn-ü Yemânî ile Hacerü’l-Esved arası

11,52 metre, Toplam alanı ise: 145 metre karedir.

 

Kâbe-i Muazzama, Bugüne Kadar 11 Defa Yeniden Yapıldı:

 

1-Melekler,

2-Âdem aleyhisselam,

3-Şît aleyhisselam,

4-İbrâhîm ve İsmâîl aleyhimesselâm,

Hz. İbrâhîm ve İsmail (a.s.) Kâbe'nin duvar­

larını, harçla taştan örmek suretiyle yaptılar. Birisi şimdiki kapının yerinde, diğeri onun tam karşısında olmak üzere yer hizasında iki kapı koydular. Binanın üzerini açık bırakıp, ortasına da bir mahzen yaptılar.

5-Amalikalılar,

6-Cürhüm kabilesi,

7-Kusay bin Kilâb, (Peygamber Efendimizin ceddi)

8-Kureyş (nübüvvetten evvel, Resûlullah Efendimiz’in gençliğinde)

Kureyşliler, 605 yılında malzeme yetmediği için Kâbe-i Muazzama'yı kısalttılar. Hatîm kısmının duvarlarını ve tavanınını yapamadılar. Fakat bu kısmın etrâfına bir duvar çekilerek ileride burasının da Kâbe'ye ilâvesini düşündüler.

Peygamber Efendimiz, (s.a.v.) amcası Hazreti Abbas ile beraber bizzat bedenen çalışarak Kâbe-i Muazzama'nın yapılışına iştirâk etmiştir. Haceru'l­Esved'i yerine, zât-ı şerîfleri yerleştirmiştir.

9-Abdullah İbni Zübeyr

Abdullah İbni Zübeyr, (r.a.) Milâdi 684 yılında yıkılıp, tahrip olan Kâbe-i Muazzama'yı İbrâhîm Aleyhisselâm'ın temellerini esas alarak yeniden yaptırdı, Kureyş tarafından kapatılan ikinci kapıyı açtı ve dışarıda bırakılan Hatîm'i Kâbe'ye dâhil etti. Zâten Peygamber Efendimiz'in de arzusu bu idi. Ama Allah Resûlü Kureyş'in fit­nesinden çekindiği için bu arzusunu tahakkuk ettirememişti.

Ayrıca Abdullah İbni Zübeyr, (r.a.) damın altına üç adet direk koydu. Çift kanatlı iki kapı ile Rüknü’l-Irâkî köşesine içerden dama çıkmak

 

Kâbe’nin İç Görünüşü

 

için ağaçtan döner bir merdiven yaptırdı. İpek­ten yeni bir örtü giydirildi ve binanın etrafına çepe çevre taş döşendi.

10-Haccâc İbni Yûsuf es-Sekafî

Haccâc, Milâdi 692'de Halîfe Mervan'ın tâlî­mâtıyla Abdullah İbn-i Zübeyr (r.a.) tarafından ilâve edilen duvarı yıkıp, Kureyş'in yaptığı temel üzerine geri çekti. Böylece Hatîm'i tekrar bina­dan ayırdı. Abdullah İbn-i Zübeyr, (r.a.) tarafın ­dan yapılan ikinci kapıyı taşla örerek kapattı. Mevcut kapıyı da biraz yükseltti. Kâbe'nin diğer taraflarına dokunmadı.

11-Sultan Murad Han

Sel baskınından duvarlarının ekserisi yıkılan Kâbe-i Muazzama, Milâdî 1631 Yılında Osmanlı padişahı, 4. Sultân Murat Han tarafından mev­cut şekliyle yaptırıldı. Hacerü'l-Esved köşesi hariç bütün duvarlar temellerine kadar sökülerek yenileri ile değiştirildi. Yağmur suları için altın kaplamalı gümüşten bir oluk yaptırıldı.

Suûdlular zamanında da bazı tamirâtlar yapılmıştır. Bu tamiratlar şunlardır:

 

Osmanlı Devrinde Kâbe ve Civârı

 

1958 yılında çatı ile iç duvarların mermer kaplamalarının değiştirilmesi.

1982'de zemin mermerlerinin değiştirilmesi.

1996'da duvarların dış yüzlerindeki bazı taş­ların numaralanıp sökülerek bozulan kısımlarının düzeltilmesi ve yerlerine yerleştirilmesi.

Direklerle zeminin elden geçirilmesi.(10)

 

Kâbe-i Muazzama'yı Ziyâret ve Tavâfın Fazîleti

 

 

Manası: Muhakkak Kâbe’nin bir dili iki dudağı vardır. Cenâb-ı Hakk’a şikâyette bulun­du ve dedi ki; Ya Rab! "Beni ziyâret edenler ve gelenler azaldı" Hz. Allah (c.c) vahyetti. Ben, benden korkan ve bana secde eden kullar halk edeceğim. Güvercinin yumurtasına aşırı meylet­tiği gibi seni ziyâreti arzu edecekler.

 

Manası: Ebu Zer (r.a.) rivâyet etti. Resûlullah Efendimiz'den: Dâvûd (a.s.) buyurdular ki; Ya Rab! Kulların senin beytini ziyâret ettikleri za ­man, senin üzerinde onlar için ne var? Cenâb-ı Hak buyurdu ki; Her ziyâretçinin ziyâret ettiğin­de hakkı vardır. Benim üzerime de hak olsun, yâ Dâvûd! Dünyada onlara afiyet, bana kavuş­tukları zaman da onları affedeceğim.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.); ““Ya Ali! Allâhü Teâlâ bu beyti niçin yaptı biliyor musun? Bu beyti ümmetimi afv için yaptı” buyurmuşlardır.

Manası: Kim Beytullah'ı elli defa tavâf eder­se, Annesi onu doğurduğu gün gibi günahlar­dan çıkar.

Manası: Beytullâh’ın etrafında tavâf, namaz gi ­bidir. Ancak sizler tavâf esnasında konuşursunuz. Kim orada konuşursa ancak hayırla konuşsun.

 

Mescid-i Harâm'ın tahiyyeti Beytullah’ı tavâftır. Mescid-i Harâm'a bir kimse her ne zaman gelirse bir tavâf yapması müstehaptır.

 

1-Mültezem ve Kâbe-İ Muazzama'nın Kapısı

 

Kâbe-i Muazzama’nın Rükn-i Haceru’l-Esved ile Rükn-i Irâkî isimli köşeleri arasında yerden 2 metre kadar yükseklikte, altın kaplamalı, takriben 1,8x3,5 metre ebâdında bir kapısı vardır ki bu kapı ile Haceru’l-Esved arasında bulunan yaklaşık 2 metre uzunulğundaki kısma Mültezem-i Şerif denir. Burada yapılan duaların kabul olacağı hadis-i şerif ile sabittir ki bu mübarek mevki, hacı­ların Beytullah’ı tavaftan sonra ısrarla dua etmele­rinden dolayı “Mültezem’ diye isimlendirilmiştir. İltizamın lügat manası sarılmak, sıkı sıkı yapışmak­tır. Mültezem de sıkıca yapışılan yer manasına gelir.

Amr bin Şuayb (r.a.) babasından şöyle rivâyette bulunmuştur; Abdullah ibni Ömer (r.a.) ile beraber tavâf yaptım. Tavâfın sonunda Hacer-i Esved'i istilâm etti. Kapı ile rükn-i Hacer'in arasında göğsünü, yüzünü, kollarını ve ellerini koydu ve iyice döşedi, sonra ""İşte Resûlullah Efendimiz'i böyle yaparken gördüm" dedi.

 

2-Haceru'l-Esved

 

Hacer-i Esved, Kâbe inşâ edilirken tavâfın başla­ma yerini göstermek üzere Hz. İbrâhîm tarafından Kâbe'nin şimdiki bulunduğu köşesine konulan, 18­19 cm kutrunda, siyah, parlak ve mübârek bir yâkuttur.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki; Hacer-i Esved cennet yâkutlarından beyaz bir yâkut idi. Müşriklerin hatası onu siyahlaştırdı. Kıyamet günü Uhud dağı gibi ba‘s olunacak, dünya ehlinden kendini selamlayan ve öpenlere şahitlik yapacak(15).

 

Haceru’l-Esved

 

Ruhlar Âleminde Allâhü Teâlâ'ya verdiğimiz ahdimizin üç nüshasından biri Levh-i Mah ­fuz'da, biri Hacer-i Esved'in içerisinde, biri de kalbimizdedir. Hacer-i Esved'i selamlarken niye­timiz şöyle olmalıdır: Ya Rab! Kalbimdeki ahid­nâme ile Hacer-i Esved'in içindeki ahidnâmeyi karşı laştırıyor ve imânımı tazeliyorum.

Tavâfın her şavtının başında ve sonunda, birde sa'ye başlarken Hacer-i Esved'i istîlam sünnettir.

Büyükçe bir cennet yâkutu olan Hacerü-l-Esved, Âdem (a.s.) ile berâber cennetten indiril­di. Âdem (a.s.) Kâbe-i Muazzama’ya yerleştirdi. Nuh tufanında Ebû Kubeys Dağına emânet edil­di, İbrâhîm (a.s.) Beytullah’ı bina ederken şimdi­ki yerine yerleştirdi.

Bilâhare 12 parçaya bölünmüş olan Haceru'l­Esved’i Sultan Dördüncü Murat Han kurşun içeri­sine toplayıp, gümüşden bir muhafaza yaptırdı(16).

Dört mezhebin ittifakı ile, kimseye eziyet etme­den, kendi de ezâ görmeden Hacer-i Esved'i öpmek sünnet, ezâdan kaçınmak ise vaciptir.

 

3-Hatîm ve Hicr-İ İsmâil

 

Rükn-i Irâkî ile Rükn-i Şâmî'nin arasında, altın oluğun altında, Kâbe'nin kuzeybatı tarafında, yerden 1,25 m. yükseklikte, 1,5 m. kalınlığında, yarım dâire şeklinde ki duvara hatîm denir. Tavâf bu duvarın dışından yapılır.

Bu duvar ile Kâbe arasındaki boşluğa da Hicr-i Kâbe veya Hicr-i İsmail denir. İbrâhîm Aleyhisselâm Kâbe-i Muazzama'yı yaptığında Hicr, Kâbe'ye dâhil idi. Dolayısıyla Hatîm'in iç kısmı Kâbe'den sayılır.

Hz. İsmail, Cenâb-ı Hakk'a Mekke'nin sıcaklı ­ğından şikâyetçi oldu. Cenâb-ı Hak, Hz. İsmail'e "Hicr-i İsmâîl'e Cennetten bir kapı açacağım, kıyâmete kadar oradan serin bir yel esecek" buyurdu.

Hz. Âişe Vâlidemiz buyurdu ki; Kâbe'nin içine girmeyi ve orada namaz kılmayı arzu ederdim. Resûlullah (s.a.v.) bir gün elimden tutup beni Hatîm'in içine soktu ve buyurdu ki; "Kâbe'ye girmek istediğin zaman Hatîm'e gir. Orada namaz kıl, zirâ Hatîm, Beytullah’tan bir parçadır". (Tirmizî, el-Hacc, s.876)

İsmail (a.s.) ile Hâcer Vâlidemizin kabirlerinin burada olduğu rivâyet olunuyor.

4-Mizâb-i Kâbe (Altun Oluk)

Yağmur sularının akması için, Kâbe'nin Hatîm'e bakan üst kısmının ortasındaki Altın Oluğa Mizâb-ı Kâbe denir.

Selef-i Salihin'den rivâyet olunmuştur ki; Hatîm'in içinde, altın oluğun altında dua müste­cabtır. Allah dostları ibadetlerini îfâ için burayı tercih etmişlerdir.

Hazret-i Osman (r.a.) buyurdular ki: BBana sorun, nereden geliyorum.? Ben oluğun altından cennetten geliyorum. Oluğun altında kılınan namaz cennette kılınan namaz gibidir.

 

B-Mescid-İ Harâm ve İçindekiler

 

Mescid-i Harâm, Mekke-i Mükerreme'de or ­tasında Kâbe'nin bulunduğu büyük bir mabed­dir. Tavâf sâhası ve etrafında namaz kılmak için yapılan binalar ve sâhalar Mescid-i Harâm'dır.

Mescid-i Harâm'a ""Harem-i Şerîf" de denil ­mektedir. Yeryüzünde ilk yapılan mescid budur. Mescid-i Harâm denilmesi, ihtiram ve saygı vâcib olduğu içindir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadîs-i şerîflerinde: “Mescidimde (Medîne'deki Mescid-i Nebevî) bbir namaz, başka mescidlerde kılınan bin namazdan daha fazîletlidir. Mescid-i Ha­râm'da kılınan bir namaz ise diğer mescidlerde kılınan yüz bin namazdan daha fazîletlidir” buy­ruldu.

Mescid-i Harâm ve metaf (tavâf alanı) zama ­nımıza kadar zaman zaman genişletilmiştir. Şöyle ki:

Hz. Ömer, (r.a.) etrafta bulunan kulübeleri satın alıp genişletti ve etrafını duvarla çevirip, duvarların üzerine de kandiller koydurdu.

Hz. Osman, (r.a.) biraz daha genişletip, duvarları yükseltti ve duvarların üzerine sundur­malar koydurttu.

Devlet-i Ali Osmaniyye, tavâf alanını şu andaki mevcut hâline, mescidi de kenarlarına altın işlemeli revâklar (kubbe) yapmak sûretiyle genişletti. Bu kubbelerin Beytullah’tan yüksek olmamasına dikkat etti.

Suudlar zamanında mescit kısmı son şekliyle genişletildi.

1-Makâm-I İbrâhim ve Fazîleti

Makâm-ı İbrâhim: Beytullah'ı inşâ ederken Hz. İbrâhim'in iskele olarak kullandığı mübârek taşın bulunduğu yerdir.

Bu gün dahî İbrâhîm Aleyhisselâm'ın mübâ­rek ayaklarının izleri, bir mûcize olarak bu taşın üzerinde apaçık bir şekilde görülmektedir.

Cahiliyye devrinde açıkta olduğu için insanların dokunması neticesinde aslî şekli kısmen bozuldu. Hz. İbrâhîm (a.s.)'in ayak izleri Peygamber Efen­dimiz (s.a.v.)’in ayak izlerine çok benzemektedir(17).

 

Makâm-ı İbrâhim

 

Şimdi bu mübârek taş, kafes şeklinde cam­dan yapılmış bir mahfaza içinde tavâf mahallin­de bulunmaktadır.

Âyet-i kerimede: 

"Siz de İbrâhîm'in makamından bir namaz­gâh edinin" buyuruldu. (Bakara S. 125. ayet)

Ashâb-ı Kirâm başta olmak üzere Selef-i Salihin efendilerimiz namaz, zikir, dua ve sâir ibâdetler için Makam-ı İbrâhîm’de bulunmayı iti­yat edinmişlerdir.

Mümkün olduğu takdirde tavâf namazını Makâm-ı İbrâhîm'de kılmak müstehaptır.

Abdullah bin Ömer (r.a.) buyurmuştur ki; "Namaz kılınan yerlerin hayırlısı Makâm-ı İbrâ­hîm'in arkası ve imamların sağ tarafıdır."

 

2-Zemzem-i Şerîf

 

Zemzem-i Şerif, Mescid-i Haram’ın içinde, Hacer-i Esved köşesine 14,5 m. mesafede 42 m. derinliğindeki bir kuyudan Cenâb-ı Hakk’ın, Hz. Hacer ve oğlu İsmail Aleyhisselam'a ihsan ettiği sudur. (Eyyüb Sabri Paşa)

Peygamber Efendimiz buyurdular ki:

İbrahim Aleyhisselâm’ın zevcesi, İsmail Aley­hisselâm’ın annesi olan Hâcer, su aramak üzere Safa ile Merve tepesi arasında gidip gelirken, Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde Cibril (Cebrail) aleyhisselâmı gördü. Topuğu ile (veya kanadıyla) toprağı kazıp suyu (Zemzem'i) mey­dâna çıkardı. Hâcer (bu durumu görünce) zayi olmasın diye hemen suyun etrafını çevirip, havuz haline getirdi. Bir taraftan da testisini doldurmaya çalışıyordu. Su ise avuç avuç alındıkça tekrar fışkırıyordu. Allâhü Teâla İsma­il'in anasına rahmet etsin! O, Zemzem’i kendi haline bırakmış olsaydı yahut suyu avuçlamasa idi, muhakkak Zemzem akar bir ırmak olurdu. (Hadîs-i Şerif, Buhârî)

Zemzem-i Şerif bilahare Hz. İbrâhim (a.s.) tarafından kazılarak kuyu haline getirildi. İhmal­ler neticesinde zamanla Zemzem kuyusu kapanıp belirsiz oldu. Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) dedesi Abdülmuttalib'e rüyasında göste­rilen yeri kazarak Zemzem kuyusunu tekrar ortaya çıkardı. (Eyyûp Sabri Paşa)

Bugün Metaf alanını genişletmek için Zemzem kuyusunun üzeri kapatıldı ve Zemzem-i Şerif Safâ tarafında yapılan çeşmelere verildi.

 

Zemzem'in Fazîleti

 

Zemzem-i Şerifin fazîleti hakkında Peygam ­ber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki:

Zemzem suyu ne için içilirse, ona şifadır. (Mir'at-ül Haremeyn) KKim hac niyeti ile Beyt-i Şerîf’e (Kâbe'ye) ggelip, Kâbe-i Şerif’in etrafında 7 defa tavâf ettikten sonra Makâm-ı İbrâhîm'e gelip iki rekat tavaf namazı kılsa, sonra Zemzem kuyusuna gelip, suyundan içse, Cenâb-ı Hak onu anasından doğduğu gibi günahından terte­miz yapar. (Hadîs-i Şerif, Ahbâru Mekke)

Yeryüzü üzerindeki suların en hayırlısı zem­zem suyudur. Onda taamların özü, maddi ve mânevi hastalıklara şifâ vardır. (Hadîs-i Şerif, Ahbâru Mekke)

Bizimle münafıklar arasındaki alametlerden birisi de onların zemzemden kana kana içeme­yişleridir.

Hazreti Ömer (r.a.) Zemzem-i Şerifi içerken: "Allah'ım kıyamet gününün susuzluğunu gider­mek için içiyorum" buyurmuşlardır.

 

Zemzem'i İçme Adabı:

 

1-Kıbleye yönelmek (oturarak veya ayakta)

2-Sağ el ile içmek

3-Üç nefeste içmek

4-Her nefeste (Beytullah’a bakarak) besmele okumak, ‘Elhamdülillah’ demek, ‘Es-salâtü ves-selâmü alâ Rasûlillah’ demek,

5-Sonunda şu dûâyı okumak:

"Allah'ım senden faydalı ilim, bol rızık ve her türlü dert ve hastalıktan şifa dilerim."

6- Mümkün ise tavafdan sonra yüzüne ve bedenine Zemzem-i Şerif'ten dökmek veya sürmek. (İrşâdü's-Sâri, s.281)
Zemzem-i Şerif oturarak da içilebilir, ayakta da içilebilir. Abdest ve gusülde kullanmak müstehaptır. Ancak istincâda ve necasetin temizlenmesinde kullanmak mekruhtur.


3- SAFÂ VE MERVE


Safâ: Kâbe-i Şerife 130 m. mesâfede küçük bir Dağdır.  Sa'yin başlangıç yeridir.

Merve: Beytullah'a 300 m. mesafede küçük bir GDâG¿U_ Sa'yin ELWLæ yeridir. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:

 

Meâli: Şüphesiz Safâ ile Merve Allah'ın (dini­nin) alâmetlerindendir. İmdi her kim Kâbe'yi hac eder veya umre yaparsa, onların ikisini de tavâf etmesinde bir günah yoktur. Ve her kim gönlünden koparak bir hayır işlerse iyi bilsin ki, Allah şükrün karşılığını veren ve her şeyi bilen­dir. (Bakara Sûresi, âyet 158)

Mes'a: Safâ ile Merve arasında (Sa'yin yapıl ­dığı), (350 m) uzunluğunda, (20 m) genişliğinde mübârek bir mekândır.

 

Mes’a (Sa’y yapılan yer)

Sa'y edilen bu şerefli mekânda 70 civârında peygamber-i zişan medfundur. Safâ ile Merve arasında Sa'y eden kimse yetmiş köle âzad etme­nin ecir ve sevabına nâil olur. Safâ ile Merve cen­net kapılarından iki rahmet kapısı olup, duâların kabul olunacağı mübârek mekanlardır.

 

Mescid-i Haram’ın uydudan çekilmiş bir fotoğrafı 

 

 

(10) İslâm Ansiklopedisi, c.24, s.17.

(11) Et-Terğib ve’t-Terhib, c.2, s.556. 12 Et-Terğib ve’t-Terhib, c.2, s.556.

(12) Et-Terğib ve’t-Terhib, c.2, s.556. 12 Et-Terğib ve’t-Terhib, c.2, s.556.

(13) Tühfetü’l-Ahvezî, c.3.

(14) Feyzü’l-Kadir, c.4, s.386.

(15) Sahih-i ibni Huzeyme, c.4, s.22.

(16) Din-i Mübin-i İslam, 69.

(17) Tuhfetü'l-Ahvezi, 59/1.