Haccın Hikmeti ve Fazileti

Haccın farz olmasındaki pek çok hikmetten bazıları: İslâm’ın izzetini, Müslümanların birliğini, kardeşliğini temine vesiledir. Her taraftan gelip toplanmış olan Müslümanlar, birbirinden çok isti­fade ederler. Hac, en faydalı, kudsî bir seyahattir. Orada toplanmış, dünya elbisesinden soyulmuş, beyaz ihramlara bürünmüş olan muazzam bir kitle, mahşerden bir numunedir. Hacda nefsi öldürme vardır. Her hacı, ailesinden ve dostların­dan ayrılmış, zevklerini bırakmış, birtakım sıkıntı ve eziyetleri göze almış fedâkar bir Müslümandır. Arafat, Arasat’tan bir numunedir. Hacer-i Es’ad’ı istilâm (selamlama) yevm-i mîsâktaki ahdi tecdid (yenilemek) demektir. Hacda “Ölmenizden evvel ölünüz.” sırrı tecelli eder.

 

“Hacda büyük bir topluluk meydana gelir. İslâm âlemi birbirlerinin hallerini öğrenip, birbirlerine iyi­likte ve takvâda yardım ederler. Bir kavim diğerin­den nice ibretler öğrenip hikmet alırken, Müslüman kardeşlerinin çokluğu ve dünyadaki gayretleri ile de mânen güçlenir.” (S.H.T.)

 

Haccın Fazileti

 

 

(Sure-i Âl-i İmrân 96-97)

 

Meâli: "Şüphesiz âlemler için, çok feyizli ve ayn-ı hidayet olmak üzere, konulan ilk ev (ma‘bed) elbette Mekke’de olandır. Orada apaçık alametler, İbrâhîm'in makamı vardır. Kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur. Ona bir yol bula­bilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti hac (ve ziyâret) etmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim küfrederse şüphesiz ki Allah âlemlerden ganî (müstağni) dir."

 

Dünyâ ve âhiret hayatı bakımından mühim bir dönüm noktası olan hac, ihlas ve samimiyetle edâ edildiği zaman Hz. Allah katında yüksek derece­leri ihraz etmeye vesîle olur ve kişiyi her hususta mükemmelleştirir. Nitekim Rasûlüllâh (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:

 

 

Manası: "Kim Allâhü Teâlâ için haccederse, kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa, anasından doğduğu gibi günahlardan temizlenmiş olarak döner."

 

 

Manası: "Câbir (r.a)'dan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: "Hacc-ı mebrûr için cennetten başka mükâfat yoktur."

 

Bunun üzerine:

 

– "Onun mebrûr olması ne (ile) dir?" diye sorul­du:

 

Resûl-i Ekrem (s.a.v.):

 

-"Yemek yedirmekle, hoş kelam (konuşmak) iledir" buyurdu.

 

 

Manası: Ebû Hureyre (r.a.)'dan şöyle dediği rivayet olunmuştur.

 

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) :

 

-"Hangi amel daha fazîletlidir?" diye soruldu­

 

-"Allah ve Resûlüne îman etmektir." cevabını verdi.

 

-"Sonra hangisi denildi?".

 

-"Allah yolunda cihaddır." buyurdu.

 

-"Daha sonra hangi (amel) dir?" denildi.

 

-"Hacc-ı mebrûrdur." buyurdular.

 

 

Manası: "Hiç şüphe yok ki, şu beyt (-i şerîf), İslam’ın direk (mesabesindeki rukün)lerinden biri­dir. Kim hac ve umre yaparsa, kefâletini Allah’ın üzerine havâle etmiş demektir.

 

Eğer (bu yolculukta) vefât ederse Allah onu cennete koyar, şâyet ehl(-i beyt)inin yanına dön­dürürse ecir ve ganimetle geri çevirir."

 

 

Manası: "Hac ve umre yapanlar Allâhü Teâla'nın elçileridir. Hazret-i Allah onları hacca çağırdı, hemen icâbet ettiler, onlar da Allah'tan istekte bulundular, Cenâb-ı Hak da dileklerini kendilerine verdi."

 

 

Manası: "Hacda harcanan para, Allah (c.c.) yolunda (cihad için) sarf edilen nafaka gibi, yedi yüz kat fazlası ile verilecektir."

 

Allah rızası için yapılan hayır ve ibâdeti îfa için harcanan paralar, budanmış bir asmanın daha çok üzüm vermesi gibi, sahibinin malında bir bereketin husulüne vesile olur.

 

 

Manası: "Kim hac yapmayı dilerse acele etsin."

 

Bir müminin, haccı îfada acele etmesinin ihti­yata uygun olduğu bir gerçektir. Sıhhati yerinde bulunurken, gençliğini güç ve kuvvetini kaybet­meden, elindeki mâli imkan sarsılmadan ve can tende, para kesede iken yapmalıdır.

 

 

Manası: "Kim açık(ta görülen) bir ihtiyaç, (yol­culuğuna) mâni olan bir hastalık veya zâlim bir hükümdar engellemediği halde haccetmezse, dilerse Yahûdî, dilerse Nasrânî olarak ölsün."

 

 

(1) Buhârî, c.2, s.209; Müslim c.4, s.107.

(2) Et-Terğib ve't-Terhib, c.2, s.165.

(3) Buhari, c.2 s. 141; Nesai, c.2, s.3.

(4) Et-Terğib ve't-Terhib, c.2, s.178.

(5) Et-Terğib ve't-Terhib, c.2, s.180.

(6) Et-Terğib ve't-Terhib, c.2, s.180.

(7) Ebu Dâvûd, c.2, s.141.

(8) Et-Terğib ve't-Terhib, c.2, s.211.